Bu siteyi kullanarak Gizlilik Sözleşmesi ve Bilgi Güvenliği Politikası'nı onaylamış olursunuz.
Kabul Et
Sahi GündemSahi GündemSahi Gündem
Bildiri
Yazı Tipi BoyutlandırıcıAa
  • Yazarlar
  • Siyaset
  • Emek-Çalışma Hayatı
  • Dünya
  • Ekonomi
Okuma: Türkiye’nin İki Büyük Yarası: Gelir Eşitsizliği ve Vergi Adaletsizliği
Paylaş
Yazı Tipi BoyutlandırıcıAa
Sahi GündemSahi Gündem
  • Yazarlar
  • Siyaset
  • Emek-Çalışma Hayatı
  • Dünya
  • Ekonomi
Ara
  • Yazarlar
  • Siyaset
  • Emek-Çalışma Hayatı
  • Dünya
  • Ekonomi
Mevcut bir hesabınız var mı? Giriş Yap
Bizi Takip Edin
Emek ve Sendika

Türkiye’nin İki Büyük Yarası: Gelir Eşitsizliği ve Vergi Adaletsizliği

Tüm Taşıma Sendikası'nın İşçi Gücü Dergisinin 44’üncü sayısında yayımlanan Araştırma Görevlisi Erkan KIDAK'ın yazısına göre; Türkiye’de siyasi görüş farkı olmaksızın birçok kesimin üzerinde uzlaşabileceği iki temel sorun var. Birincisi gelirin eşitsiz bölüşülmesi, ikincisi ise vergi sisteminin adaletsiz olması!

Sahi Gündem
Son güncelleme: 04/06/2025 11:50
Sahi Gündem
Yayımlandı 04/06/2025
Paylaş
Paylaş

Türkiye’de siyasi görüş farkı olmaksızın birçok kesimin üzerinde uzlaşabileceği iki temel sorun var. Birincisi gelirin eşitsiz bölüşülmesi, ikincisi ise vergi sisteminin adaletsiz olması!

Bölüşüm sorunu, emekçi sınıfların yoksullaşmasının temelinde yer almakla birlikte ülkedeki birçok değişkeni de doğrudan veya dolaylı olarak etkiliyor. Örneğin vergideki adaletsizlik, bölüşüm sorununun yapısal bir sonucu olarak görülebilir. Zira bölüşüm eşitsizliğinin yaygın olduğu toplumlarda ekonomik güce sahip olan kesim, sosyal ve siyasal kararlar üzerinde de belirleyici role sahip durumda. Devletin gelir kaynakları arasında başlıca yere sahip olan vergilerin toplanma usul ve esaslarını da bu bağlamda ele almak gerekir.

Ekonomik Faaliyette Bulunanlar Kimler?

Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve vergi adaletsizliği sorunu, iktisat, siyaset, kamu maliyesi ve emek süreci araştırmaları açısından temel konular arasında yer alıyor. Öncelikle her iki konunun da ekonomik faaliyetlerle ilgili olduğunu belirtmek gerekir. Bu noktadaysa Türkiye’de ekonomik faaliyetlerde bulunanların kimler olduğunu ve farklı gelir gruplarının üretilen değerden aldıkları payların ortaya koyulması yerinde olacaktır.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2024 yılının Ağustos ayına dair İşgücü İstatistikleri’ne göre ülke genelindeki aktif nüfus 65 milyon 979 bindir. Aktif nüfus, işgücüne dahil olsun veya olmasın çalışma çağındaki nüfusun tamamını kapsamaktadır. 15 yaş ve üzerindeki kişilerin tamamı bu gruba dahildir. Bu nüfus içerisinde işgücüne dahil olanların sayısı ise 35 milyon 831 bindir. Yaklaşık 30 milyon kişi ise eğitim ve benzeri nedenlerle işgücüne dahil değildir.

İşgücüne dahil olanların 32 milyon 776 bini çeşitli statülerde istihdamda yer bulabilmiştir. 3 milyon 55 bin kişiyse resmi verilere göre işsiz statüde yer almaktadır. TÜİK’e göre “işsizler; referans haftasında istihdamda olmayan, son dört hafta içerisinde aktif olarak iş arayan, iş bulduğu takdirde 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kişilerden oluşmaktadır. Ayrıca iş bulmuş başlamak üzere beklediği için iş aramayan ve üç ay içinde işe başlayacak olan kişiler de işsizlere dahildir. İşsizlik oranı, işsiz nüfusun işgücü içindeki oranıdır.” Dolayısıyla TÜİK’in işsizlik rakamları içerisinde, işi olmayan herkes yer almamaktadır. Bu noktada potansiyel ve atıl işgücü olarak ifade edilen kesimlerin de işin içine katılması gerekmektedir.

Resmi verilere göre işsizlik oranı yüzde 8,5 düzeyindedir. Ancak DİSK-AR tarafından potansiyel ve atıl olarak ifade edilen işgücünün de dahil edilmesiyle yapılan bir hesaplamaya göre geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 25,2’dir. Söz konusu veriye göre Türkiye’de 10 milyondan fazla kişi geniş tanımlı işsiz olarak ifade edilmektedir.

İstihdam edilen 32 milyon 776 bin kişilik kesim, farklı hukuksal düzenlemelere tâbidir. Özel sektörde ve kamu kesiminde çalışan işçiler, devlet memurları, sözleşmeli ve geçici personel, kendi nam ve hesabına çalışanlar, işverenler ve ücretsiz aile işçileri çeşitli gruplar olarak istihdamda yer almaktadır.

TÜİK verilerine göre 15 milyon 883 bin 831 kişi ücretli çalışan statüsündedir. Bunların 5 milyon 68 bin 721’i sanayi, 1 milyon 870 bin 49’u inşaat ve 8 milyon 945 bin 61’i hizmetler sektöründe istihdam edilmektedir. İstihdamın sektörel dağılımına bakıldığında Türkiye’de ekonomik faaliyetlerde hizmetler sektörünün büyük bir ağırlığı bulunduğu görülmektedir. Bunun en temel sonucu ise katma değeri düşük olan sektörlerdeki üretimin daha fazla olmasıdır.

Türkiye işgücü piyasasının özellikleri arasında dikkat çeken noktalardan birisi de devletin rolüdür. Devlet, çalışma ilişkilerinde düzenleyici ve denetleyici rolünün yanında işveren statüsünde de yer almaktadır. Türkiye’de kamu istihdamının yapısına bakıldığında devletin hâlen en büyük işveren konumunda olduğu görülmektedir. T.C. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın 2024 yılının Haziran ayı için derlediği verilere göre, devlet bünyesinde 5 milyon 263 bin 73 kişi istihdam edilmektedir. Bu kişilerin 3 milyon 468 bin 214’ü kadrolu personel (devlet memuru), 397 bin 847’si sözleşmeli personel, 1 milyon 246 bin 908’i sürekli işçi, 47 bin 227’si geçici işçi ve 102 bin 877’si diğer statülerde yer almaktadır.

İstihdam statüleri, farklı hukuksal düzenlemeler çerçevesinde belirlenmektedir. Ancak genel bir tanımlama yapmak gerekirse, emek gücünü satarak geçimini sağlayanlar (diğer bir ifadeyle gelir getirici bir işte çalışanlar) sınıfsal açıdan işçi olarak ifade edilmelidir. Buradan hareketle, beyaz-mavi yaka, memur-işçi, sözleşmeli-daimi vs. gibi ayrımları bir tarafa bırakarak Türkiye’de 30 milyonun üzerindeki kişinin işçi sınıfını oluşturduğunu belirtebiliriz.

Aileleriyle birlikte ülke nüfusunun en büyük çoğunluğunu oluşturan bu kesim, emek gücünü satarak ekonomik faaliyette bulunmaktadır. Ancak ekonomik göstergelere bakıldığında, ücretli ve bağımlı statüde yer alan bu kesimin ürettiği değerden hak ettiği payı alamadığı net bir şekilde görülmektedir.

Eşitsiz Gelir Dağılımı Sorunu

Bir ekonomide üretilen değerin nasıl paylaşıldığını, gelir dağılımı verileriyle açıklamak mümkündür. Gelir dağılımına ilişkin en önemli gösterge Gini Katsayısı’dır. Bir ekonomideki gelir dağılımını açıklamada kullanılan iktisadi bir endeks olan Gini katsayısı, iktisatçı Max Otto Lorenz tarafından türetilen ve “Lorenz eğrisi” ismini taşıyan eğrilere dayanır. Bu eğriler, toplam nüfus ile milli gelir arasındaki ilişkiyi açıklar. Nüfusu yüzde 20’lik dilimlerden oluşan gelir gruplarına ayıran Lorenz, bu grupların toplam milli gelirden aldıkları payları koordinat düzleminde birleştirerek bir eğri oluşturur.

Şekil 1: Lorenz Eğrisi ve Gini Katsayısı

Gini katsayısı ise bu eğrilerin sayılarla ifade edilmesini sağlayan bir endekstir. Gini katsayısı 0 ile 1 arasında bir değere sahiptir ve 1’e yaklaştıkça ülkede gelir dağılımı adaletsizliğinin arttığı sonucuna varılır. Ülkede gelir dağılımı adaletinin –diğer bir ifadeyle sosyal adaletin- sağlanması için amaçlanan ise Gini katsayısının sıfıra yaklaşmasıdır.

Tablo 1: Türkiye’de Yüzde 20’lik Dilimlere Göre Gelir Dağılımı Verileri

Kaynak: TÜİK, Gelir Dağılımı İstatistikleri (2023)

Tabloda TÜİK tarafından hazırlanan gelir dağılımı istatistikleri yer alıyor. Bu tabloya göre ülkenin en düşük gelire sahip olan yüzde 20’lik kısmı, toplam gelirin sadece yüzde 6,1’ini alırken; ikinci yüzde 20’lik dilimde yer alanlar yüzde 10,2’sini, üçüncü yüzde 20’lik dilimde yer alanlar yüzde 14,3’ünü, dördüncü yüzde 20’lik dilimde yer alanlar yüzde 20,6’sını ve en üst yüzde 20’lik dilimde yer alanlar yüzde 48,7’sini elde ediyor. Rakamlardan açıkça görülüyor ki ülke içerisinde üst gelir dilimleri arasına yükseldikçe toplam gelirden alınan pay da büyük bir hızla artıyor. Ya da tam tersi…

Şekil 2: Türkiye’de Gelir Dağılımı Verilerine Göre Lorenz Eğrisi (Gelir/Nüfus)

Kaynak: Yazar tarafından oluşturulmuştur.

Örnekle anlatacak olursak; toplam 100 kişinin yaşadığı bir toplumda, 100 TL’lik bir milli gelir olduğunu varsayalım. Tabloya göre bu 100 kişilik toplum içerisinde en zengin durumda olan 20 kişi toplam gelirin neredeyse yarısını elde ediyor. Yüksek gelir gruplarından alt gelir gruplarına doğru gidildikçe, elde edilen gelir gitgide azalıyor ve en yoksul durumdaki 20 kişi sadece 6,1 TL’lik geliri kendi içinde paylaşarak yaşamını devam ettirmek zorunda kalıyor.

TÜİK tarafından açıklanan rakamlara göre Türkiye ekonomisinde Gini katsayısı 2023 yılı itibariyle 0,42 seviyesindedir. Hükümet tarafından yapılan sosyal transferler hariç tutulduğunda ise bu katsayısının 0,48’e ulaştığı görülüyor. Ülke ekonomisindeki Gini katsayısı, 2014 yılında 0,39 iken sosyal transferler hariç tutulduğunda bu katsayı 0,44 idi. Tüm bu rakamların işaret ettiği nokta ise çıplak gözle görülebiliyor: Türkiye’de gelir dağılımı adaleti gitgide bozuluyor!

OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) üyesi ülkeler arasında Gini katsayısı en yüksek ülkeler Kosta Rika, Şili ve Meksika ile birlikte Türkiye! Yani gelir dağılımı adaletsizliğinin en yüksek olduğu OECD ülkelerinden birisiyiz. Gini katsayısı 0,20 ile 0,27 arasında değişen Slovakya, Slovenya, Çekya, İzlanda, Finlandiya, Norveç, Belçika ve İsveç gibi ülkeler ise gelir dağılımı adaletinin en fazla sağlanabildiği ülkeler…

Gelir dağılımı adaletinin en fazla sağlandığı ülkelerin ortak özelliği ise, bu ülkelerde çalışanların sendikal örgütlenme oranlarının ve toplu iş sözleşmesi kapsamının görece daha yüksek olması! Örneğin sendikalaşma oranı Finlandiya ve İsveç’te yüzde 65, Norveç’te yüzde 50 civarında… Teşmil (yayma) gibi uygulamalar sayesinde bu ülkelerdeki toplu iş sözleşmesi kapsamı ise yüzde 80’in üzerindedir.

Türkiye’deki sendikalaşma oranı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın dün açıkladığı verilere göre sadece yüzde 15,22 seviyesinde. Toplu iş sözleşmesi kapsamı ise bu rakamın daha da altında kalıyor. Kamu sektöründe toplu iş sözleşmesi kapsamı görece daha yüksek olmasına karşın, özel sektörde toplu iş sözleşmesi kapsamında yer alanların sayısı toplam çalışanların sadece yüzde 8’i düzeyinde!

İşte bu tablo, gelir dağılımı adaletsizliğiyle yakından ilgili. Bir toplumda örgütlenme oranı ne kadar düşükse orada gelirin paylaşımındaki adaletsizlik de o denli fazla oluyor… Dolayısıyla kamu/özel fark etmeksizin sendikal mücadelenin geliştirilmesi, gelir dağılımı adaletine daha fazla yaklaşmak açısından anahtar bir role sahip!

Yazının tamamı için tıklayın

Ayrıca Şunları da Beğenebilirsiniz

Mayıs 2025’te En Az 177 İşçi Hayatını Kaybetti!

İşçiye Sıfır, Holdinge Tam Destek! TÜPRAŞ’ta Öfke Sokağa Taştı

700 Bin İşçi Adına Ortak Çağrı: “Çalışma Hayatımızda Güvencesiz Çalışma Son Bulmalıdır”

Kanalizasyon Çalışmasında Göçük: 3 İşçi Yaşamını Yitirdi

Vezir Mohammad Nourtani Davasında Karara Tepkiler Çığ Gibi: ÇHD’den Açıklama

ETİKETLENDİ:SENDİKATÜMTİS
Bu Yazıyı Paylaşın
Facebook Whatsapp Whatsapp
Bir Yorum Bırak

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

HABERLER

 Demirtaş’tan 4 maddelik çağrı: Soyadımız Türkiye, Etrafında Birleşelim

Sahi Gündem
Sahi Gündem
18/06/2025
Manisa, Başkan Ferdi Zeyrek’e Gözyaşlarıyla Veda Etti
Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek Hayatını Kaybetti: Elektrik Kazası Türkiye’yi Yasa Boğdu
Eğitimde Çöküş Devam Ediyor!
Garip Dede Dergâhı’ndan Toplumsal Barış Çağrısı: “Bu Toprakların Umudu Birliktir”
Önceki Sonraki

BİZİ TAKİP EDİN

FacebookBeğeni
XTakip
InstagramTakip
YoutubeAbone

YAZARLAR

Mehmet Bekaroğlu
Yıldırım Kaya
Mehtap Yücel
Zeki Kılıçaslan
Yıldırım Öztürk

Kategoriler

  • Yazarlar
  • Haber
  • Siyaset
  • Emek/Sendika
  • Dünya
  • Ekonomi

SAHİ

2025 © Her Hakkı Mahfuzdur.

Bize Yazın

Herhangi bir konu hakkında bize yazabilirsiniz.

bilgi@sahigundem.com

© Sahi Gündem. Tüm Hakları Saklıdır.
Tekrar Hoşgeldin!

Hesabınıza giriş yapın

Kullanıcı Adı veya E-posta
Şifre

Şifreni mi unuttun?