Dünyadaki 1000 dolar milyarderinin 35’i Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve bunların çoğu Türkiye’de. Bizim üzerimizden devşirmişler bu milyar dolarları. Özellikle son 5 yıl içinde paralarını binlerce kat arttırarak dolar milyarderliğine terfi etmişler.
Son 5 yıldır yaşadığımız ekonomik sıkıntılar katlanarak artarken, bir avuç ‘azgın azınlık’ paralarımızla palazlanarak milyar dolarlık olmuş.
2019 yılında 550 milyon dolar serveti olan bir holding patronu, 2024 yılında 5,5 milyar dolarlık oluyor. 2019 yılına kadar listede olmayan 15 kişi, son 5 yılda milyar dolarlık servetleriyle dünya ‘azgın azınlık’ listesine giriyor.
Halktan çaldıklarının böyle ölçüsüzce artışının esas sebebi, özelleştirilen kamu mallarının ve özellikle enerji dağıtım ve abone işlerinin bunlara verilmiş olmasıdır. Bakanlıklarda ve belediyelerde iktidar-muhalefet ayrımı olmadan büyük ihalelerin yine aynı oligarşi yapılanmasına verilmesi acı bir memleket gerçeğidir.
Oligarşi tüm dünyada ölçüsüzce zenginleştikçe, oligarşik diktatörlüklerin çoğalması kaçınılmaz oluyor.
Hal böyle iken, yeni nesil siyasetin bu oligarşik yapıya karşı duruşu yok. Sadece “daha adil paylaştıracağız” söylemi var.
Bu söylemin pratikte hiçbir değeri olmuyor. Özelleştirilen kamu mallarının ne olacağı, bu ölçüsüz zenginleşmenin nasıl değiştirileceği muamma. Yeni nesil siyaset, oligarşi ile uzlaşma üzerine siyaset kuruyor.
Yeni nesil siyasetin ve yeni paradigmaların uzlaşma noktası, emperyalistlerle ilişkileri “ben daha iyi yaparım” yarışıdır.
Uluslararası sermayenin bütün dünyaya verdiği acılar, bu zulüm, bu muhacirlik, bu kepazelik ortada dururken; sizler bu acıları sözde telin edip aynı ilişkileri sürdürürken size niye güvenip inanalım?
Anadolu’da 2 asır önce de siyaset din üzerinden yapılıyordu.
1700 yıl önce Anadolu topraklarında mazlumların yanında olan İsevilik, zenginlerin yanına devşirilerek yeni nesil bir din anlayışına dönüştürüldü. Bu yeni nesil din, bir yandan eskiyi kötülüyor, bir yandan da onun tüm kutsal yönlerini yeni bir hikâyeyle kendine katıyordu.
Roma, Hristiyanlığın büyümesine direnmenin faydasız olduğunu anladığında, yeni nesil bir Hristiyanlık için konsüller topladı.
Hristiyanlığı yaymak için onca işkence ve katliamlar yaşayan Azizlerin elinden çekilip alındı İseviliğin yoksul halkın haklarını savunuşu. Mazlumların Roma iktidarına karşı direnişinin talepleriyle örtüşen İsevilik anlayışı, Roma oligarşisi ile uzlaştırıldı. Halka yeni nesil bir din verildi.
2100 yıl öncesine kadar Yeşilırmak ile Çoruh nehirleri, yani Samsun ile Batum arasındaki bölgede yaşayanlar, güneşin krallığında güneşin torunları olarak özgürce yaşadıklarını düşünüyorlardı.
Sonra Roma işgali, sonra Bizans… İseviliği Doğu Karadeniz’de ilk örgütleyenlerden Eugenios, 300 yılında Roma işkencesiyle Trabzon’da katledildikten kısa bir süre sonra, yine aynı Roma oligarşisi tarafından aziz ilan edildi.
Yeni nesil Roma dininin Doğu Karadeniz macerası böylece başlamış oldu.
Sümela Manastırı 386 yılında inşa edilmeye başlanmasına rağmen, Hristiyanlık 500 yılında Justinianus ile yaygınlaşarak İncil’in yerel dillerde anlaşılır hale getirilmesiyle Doğu Karadeniz’e açılmıştır.
İşte bu dönemde, Karaandon isminde çok sevecen, iyilik abidesi bir peder, Hristiyanlığı yaymak için Karadere Irmağı (Araklı-Sürmene arası) ile Sarp Dağları arasındaki köyleri geziyordu.
Peder o kadar iyi birisiydi ki, namı Tonya’dan Poti’ye kadar yayılmıştı.
Bu söylentiyi duyan sülalelerin ileri gelenleri, Sarp, Marsis ve Madur dağı koyaklarında 3 toplantı yaptılar. Ve Aziz Peder Karaandon’la görüşme kararı aldılar.
“Karaandon’un dini kendisi gibi iyiyse, onun dinini de kutsal sayacağız.” dediler.
Sümela Manastırı’nda Peder Karaandon’la görüşmeye gittiler. Aziz peder onları hemen manastırın büyükçe bir odasına buyur etti.
“Ne istemiştiniz uşaklar?” dedi.
Pederin bizimle aynı dili konuşması üzerine, ona olan saygı ve sevgi bir kat daha arttı.
Sevgili Aziz Peder dedi sözcü:
“Biz senin ne kadar iyi bir insan olduğunu her yerden ve herkesten duyduk. Eğer senin dinin senin kadar iyiyse, biz de onu senin gibi kutsal kabul edeceğiz.”
Peder Karaandon heyecanla Hz. İsa’nın yaşamını, Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesini, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesini ve babanın yanına göğe yükselmesini uzun uzun anlattı.
Sonra, “Evet, ne diyorsunuz?” diye heyete sordu.
Heyet kendi arasında istişare için zaman istedi.
“Sana sorularımız var Aziz Peder.” dediler ve başladılar sormaya:
- “Sizin Tanrınız göğe yükseldi, sonra bir daha geri gelmedi mi?”
Peder, diriliş için insanlığı kurtarmak amacıyla yeniden geleceğini anlattı. Heyetin kafası daha da karışmıştı.
- “Sizin Tanrınız, kendi oğluna bu kadar işkence yapılıp çarmıha gerilirken hiçbir şey yapmadı mı?”
Peder biraz tereddüt edip, imtihan dünyasında olduğumuzu anlatmaya başladı, sonra “eee…” dedi.
Heyet bir kez daha toplandı kendi arasında.
Toplantı sonrası sözcü konuşmaya başladı:
“Sevgili Peder Karaandon, sen çok iyi bir insansın ama senin anlattığın dinin bizi korkuttu. Senin Tanrın, ne zaman geleceğini bile demeden göğe yükseldi ve bir daha gelmedi.
Oysa bizim büyükbabamız, her sabah bizi ve bütün insanları selamlayarak gökyüzünde yolculuk ediyor. Sonra gideceği zaman karanlık olursa bizler korkarız diye kız kardeşini yerine bırakıyor. Ve yine her sabah aynı gülümseyişle bizi karşılıyor.
Sevgili Aziz Peder, sizin Tanrınız kendi oğlunun çarmıha gerilmesine izin verdikten sonra, bizim gibi başka tanrıların çocuklarına neler yapmaz ki…”