Manisa’nın Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014’te yaşanan ve 301 madencinin hayatını kaybettiği Türkiye tarihinin en büyük maden faciasının üzerinden 11 yıl geçti. Ancak yaşanan acı, ne hafızalardan silindi ne de adalet arayışı sona erdi.
Soma faciası yalnızca bir maden kazası değil, aynı zamanda bir yönetim ve denetim zaafının da sembolüydü. O dönemde yapılan incelemelerde, gerekli önlemlerin alınmadığı, denetimlerin yetersiz yapıldığı ve iş güvenliği konusunda ciddi eksikliklerin olduğu ortaya çıkmıştı. Ancak yargı süreci kamuoyunun beklentilerini karşılamadı.
301 işçinin göz göre göre ölüme gönderildiği o kara gün, sadece ihmallerin değil; denetimsizliğin, güvencesizliğin ve sorumluluktan kaçan sistemin acı sonucuydu. Soma, Türkiye’de işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda ne kadar büyük bir kara delik olduğunu gözler önüne serdi.
Faciadan sonra çıkarılan torba yasalar ve düzenlemeler, kâğıt üzerinde bazı önlemler getirse de sahadaki gerçek değişmedi. Türkiye, hâlâ Avrupa’da en çok iş cinayeti yaşanan ülkelerden biri olmaya devam ediyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin, nisan ayı raporunda, ”Nisan ayında en az 152 işçi hayatını kaybetti. Böylece 2025 yılının ilk dört ayında iş cinayeti sayısı (Ocak 178, Şubat 124, Mart 157, Nisan 152) 611’e ulaştı” ifadeleri kullanıldı.
İSİG Meclisi, nisan ayına ilişkin verileri yayımladığı ”İş Cinayeti” raporunda, tespit edebildikleri kadarıyla nisan ayında en az 152 işçinin hayatını kaybettiği kaydedildi.
Böylece 2025 yılının ilk dört ayında iş cinayeti sayısının (Ocak 178, Şubat 124, Mart 157, Nisan 152) olmak üzere 611’e ulaştığı belirtilen raporda, nisan ayında inşaat, tarım, taşımacılık, ticaret/büro/eğitim/sinema ve metal işkollarındaki ölümlerin ilk sıralarda yer aldığı belirtilerek şu tespitler yer aldı;
”İş cinayetlerine sektörel olarak baktığımızda ise sanayide 49 işçi, hizmette 37 işçi, inşaatta 35 işçi ve tarımda 31 işçi hayatını kaybetti. Tarımda orman işçileri, sanayide ve inşaatta kayıtdışı çalışanlar, uzun yol şoförleri; yatay kesen olarak güvencesiz çalışanlar en çok iş cinayetlerinde ölen işçilerdir. İnşaatlardaki yüksekten düşmeler işkolundaki ölümlerin yüzde 33’ünü, trafik kazası taşımacılık işkolundaki ölümlerin yüzde 90’ını, ezilmeler tarımdaki ölümlerin yüzde 48’ini oluştururken, kalp krizi/beyin kanaması nedenli ölümler hemen hemen her sektörde meydana geldi.”

Bu tablo, Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yapısal sorunların ve ihmallerin vahametini bir kez daha gözler önüne serdi.
Öte yandan CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu geçen ay AKP’nin iktidara geldiği günden beri 34 bin 908 işçinin yaşamını yitirdiğini şu sözlerle dile getirmişti; “Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geldiği 2002’den bu zamana kadar toplam 34 bin 908 işçi yaşamını yitirdi. 2025 yılının ilk 3 ayında yaşamını yitiren işçi sayısı ise 443. Birilerinin dediği gibi iş cinayetleri kader, fıtrat değil, cinayettir. Adalet ve Kalkınma Partisi bir siyasal tercih olarak iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunu bir öncelik yapmış değil”
Soma faciası, Türkiye’nin işçi sınıfına nasıl değer verdiğini, iş güvenliğine ne kadar yatırım yaptığını ve adaletin ne kadar geciktiğini ortaya koydu. Bu facia yalnızca bir trajedi değil; sermaye düzenine karşı bir uyarı, devlet politikalarına karşı bir ayna ve işçi mücadelesine kazınmış bir isyan çağrısıdır.
301 madenci hâlâ toprak altında değil; hafızamızda, vicdanımızda ve mücadelemizde yaşıyor. Çünkü bu bir kaza değildi. Bu, organize edilmiş bir iş cinayetiydi.