Bu siteyi kullanarak Gizlilik Sözleşmesi ve Bilgi Güvenliği Politikası'nı onaylamış olursunuz.
Kabul Et
Sahi GündemSahi GündemSahi Gündem
Bildiri
Yazı Tipi BoyutlandırıcıAa
  • Yazarlar
  • Siyaset
  • Emek-Çalışma Hayatı
  • Dünya
  • Ekonomi
Okuma: Yüzde 35-65 hesabı tutar mı?
Paylaş
Yazı Tipi BoyutlandırıcıAa
Sahi GündemSahi Gündem
  • Yazarlar
  • Siyaset
  • Emek-Çalışma Hayatı
  • Dünya
  • Ekonomi
Ara
  • Yazarlar
  • Siyaset
  • Emek-Çalışma Hayatı
  • Dünya
  • Ekonomi
Mevcut bir hesabınız var mı? Giriş Yap
Bizi Takip Edin
Yazarlar

Yüzde 35-65 hesabı tutar mı?

Son güncelleme: 14/04/2025 10:17
Mehmet Bekaroğlu
Yayımlandı 14/04/2025
Paylaş
Paylaş

İddiamı sürdürüyorum; Erdoğan ve Bahçeli, iktidarı kaybetmeyi, muhalefete düşmeyi asla kabul edemezler. Ayrıca, iktidar bloku, Cumhur İttifakı iktidarını ülkenin ve milletin bekası için ‘zorunlu’ görüyor, onlar için iktidarın kaybedilmesi, ülkenin işgali, milletin esaretine denktir. O nedenle Türkiye’de daha önce hiç denenmemiş olan seçimleri geciktirerek ya da yapmayarak ‘seçimle gelip seçimle gitme kuralı’nı’ bozma yoluna bile gidebilirler.

Elbette bunun bedeli çok ağırdır, böylesine maliyetli bir ‘delilik’, ancak en son düşünülebilecek bir seçenektir. Lakin bir seçenektir; kimse burada böyle bir şey olmaz demesin.

İktidar blokunun 19 Mart müdahalesi sonrası sokak karşılaşmalarından çıkardığı sonucun, şimdilik böyle bir yola başvurmaya ihtiyaç olmadığı şeklinde olduğunu düşünüyorum. Bence AKP-MHP koalisyonu, ‘eski Türkiye siyasal sosyolojisini’ zorlayarak yeniden ‘seçim kazanabileceğine’ inanmaya başladı. Şimdi sahneye konulan senaryo, eski Türkiye siyasal sosyolojini yeniden inşa etmektir.

Ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel ve diğer sözcüleri ısrarla birinci parti olduklarını söylüyorlar, bunun afişini bile yaptırmışlar, her tarafa ‘Türkiye’nin Birinci Partisi CHP’ yazıyorlar. Yapılan araştırmalara bakılırsa haklılar; çoğu zaman CHP yüzde 30-32 ile AKP’nin birkaç puan önünde oluyor.

Ne var ki bugüne kadar yapılan anketlerde CHP hiç yüzde 35’lere çıkmış değil, AKP de yüzde 30’un altına hiç düşmemiş. Bunca sıkıntı, sıkışmışlık, soruna rağmen AKP’nin hâlâ niçin yüzde 30’un altına düşmediği, ‘boş tencerenin yıkmadığı iktidar olmaz’ deyişine rağmen bıçak kemiğe dayanmışken niçin Cumhur İttifakı’nın eriyip dağılmadığı sorusuna cevap aramak gerekir ama bu yazının konusu bu değil. Bu yazı yüzde 35-65 denklemi ile ilgili olacaktır.

‘Türkiye’nin sosyolojisi’ nitelemesi ne kadar doğru bilemiyorum ama 1950’de çok partili sisteme geçilmesinden bu yana, seküler/sol partiler toplam yüzde 35-40 oranında, muhafazakâr-sağ partiler ise yüzde 60-65 oranında oy almaktadır. Yapılan araştırmalar bu oranların aynı zamanda seküler-muhafazakâr kimlik oranlarına denk geldiğini ortaya koymaktadır.

Sağ/muhafazakâr partilerin bu sosyolojinin üzerine oturarak kimlik kutuplaşmasını derinleştirmeleri ve bununla seçim kazanmaları anlaşılır bir durumdur. CHP’nin işi elbette kolay olmamıştır. CHP ya hep seçim kaybetmeye devam edecek ya da seçim kazanmak için toplumun değişmesini bekleyecekti. Öyle de oldu; ancak toplumun değişmesi için söyledikleri her söz, attıkları her adım, sağ/muhafazakâr rakipleri tarafından toplumun inançlarına saldırı şeklinde seçim malzemesi olarak kullanıldı. Sağ/muhafazakâr partiler toplumu kimlik, inanç ve yaşam tarzı üzerinden sert bir şekilde kutuplaştırılarak hep seçim kazandılar.

Bu durumun farkına varıp bir şeyler yapmaya çalışan iki lider oldu; bunlardan biri 70’li yılların Bülent Ecevit’idir, biri de Kemal Kılıçdaroğlu. Bülent Ecevit ‘yerli, milli, inançlara saygılı’ bir sol söylemle bu sosyolojiyi aşmaya çalıştı. Başarılı da oldu; yüzde 40’ları yakalayarak tek başına olmasa bile CHP’yi iktidar yaptı. Kemal Kılıçdaroğlu, daha radikal işler yaptı. Kimlikler üzerinden siyaset yapma geleneğine karşı çıktı, siyasi bölünme çizgisini inanç, kimlik ve yaşam tarzı ekseninden çıkararak demokrasi ve adalet arayışı üzerine taşıdı. “Kimliği, inancı ve yaşam tarzı ne olursa olsun, demokratik siyasal zemini, hak ve özgürlükleri, hukuk devletini ve adil bölüşümü savunanlar bu tarafa gelsin” diyerek sağ/muhafazakâr siyasetin silahlarını geçersiz kılmaya çalıştı. Kemal Kılıçdaroğlu da başarılı oldu, ilk defa oy oranını yüzde 48,5’e çıkardı ama oyunun kuralları değişmişti, yüzde 50+1 oy sistemi vardı.

Kemal Kılıçdaroğlu hep sağ-muhafazakâr partileri iktidar yapan siyaset oyununun kurallarını değiştirmeye kalkmanın bedelini ağır ödedi; önce cumhurbaşkanı adayı olmaması için büyük bir koalisyon kuruldu ama adaylığını engelleyemediler, sonra aynı koalisyon takviyelerle seçimi kaybetmesi için çalıştı. Daha sonra CHP’nin başından gitmesi için ‘yedi düvel’ bir araya geldi.

Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamamıştı ama demokrasi ve adalet üzerine kurmuş olduğu siyaset/siyasi ittifak iş görüyordu. Kimlik siyasetini siyaset dışına çıkaran yeni siyaset tarzı, yani siyasi dizilişi kimlik, inanç ve yaşam şekli yerine demokrasi ve adalet talebi üzerinden yapan siyaset, önce başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyük merkezlerde Cumhur İttifakı’nı yenmiş, sonra da tüm Türkiye’de büyük bir başarı kazanmıştı. Ve en önemlisi 31 Mart seçimlerinden sonra yapılan hemen tüm araştırmalar, önümüzdeki seçimde mevcut iktidar koalisyonunun iktidardan indirileceğini işaret ediyordu.

Erdoğan ve Bahçeli, demokratik olgunlukla yenilgiyi kabul etmeleri ve evlerinde oturmaları mümkün değildi. Ne yapıp edip bu gelmekte olan ‘felaketi’ önlemeliydiler. Sadece Ekrem İmamoğlu’nun devre dışı bırakılması ile iktidarlarını kurtarmalarının mümkün olmadığını biliyorlar elbette. Ekrem İmamoğlu’nu devre dışı bırakırken ‘öyle işler’ olacak ki Türkiye eski sosyolojiye, yani yüzde 35-yüzde 65 denklemine dönecekti.

İşte şu an yaşananlar bununla ilgilidir. Kervan yolda düzülüyor; İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılmaya başlanan seri davalar, sonunda diplomanın iptali, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının yolsuzluk ve terör suçlaması ile gözaltına alınması ve çoğunun tutuklanmasına kadar uzanınca Türkiye’nin son zamanlarda görmediği sokaklara taşan bir muhalif tepkiye neden oldu. Muhalefet tam da ‘devrim’ havasına girerken ‘öyle işler’ olmaya başladı. Bu ‘öyle işler’in bir kısmı ‘provokasyon’ şeklindeydi, bir kısmı muhalefetin tepkisini ortaya koyarken kullandığı söz ve eylem dağarcığından kaynaklanıyordu. İktidarın propaganda makinesi anında devreye girerek bu ‘öyle işleri’, örneğin; cami duvarına işediler, mezarlıkları tahrip ettiler, Cumhurbaşkanı’nın annesine küfrettiler, kırıp döküyorlar, marjinal, terör örgütlerinin bayrak ve flamalarını taşıyorlar… şeklinde anlattılar, muhalefetin attığı bazı sloganları da muhafazakâr bilinç altını tahrik etmek için televizyonlarında dakikalarca gösterdiler.

Tabii muhalif seçmen bunlardan etkilenecek değildi ama iktidarın hedefi de zaten muhalif seçmen değildi, kendi muhafazakâr-milliyetçi tabanlarını konsolide etmek istiyorlardı ve bunu büyük ölçüde yaptılar. Ayrıca, CHP, 19 Mart’ta başlayan ve ülke genelinde sokak ve meydanları tutan eylemliliğe son verip normal/düzenli eylemlere (haftada bir ilde ve İstanbul’da bir ilçede miting ve imza kampanyası) geçerek ‘korkulacak’ gelişmeleri önlemesi iktidarı rahatlatmış oldu. Düzenli/normal mitinglere geçilmesi sokak ve meydanlardaki çok renkliliği, genç katılımı ve yaratıcı katkıları da azalttı, tam aynı olmasa bile gösteriler, muhafazakâr seçmen tarafından Cumhuriyet mitingleri gibi algılanmaya başlandı.

İktidar bloku tam da şimdi muhalefet ile iktidar arasında gerginliğin daha da sertleşmesini, karşılıklı hakaretlere varan yüksek sesle atışmaları, “Ey Tayyip sen…” gibi hitapları duymak istiyor. Bakmayın milyonluk tazminat davaları açılmasına, RTÜK cezalarına, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve muhalif medya, yazar ve yorumcularının sertliğinden hiç de rahatsız değiller. Evet, CHP Genel Başkanıdır; süreci ‘başarılı’ bir şekilde yürüttü, olağanüstü kurultay hamlesiyle de ‘yerini sağlamlaştırdı’ ama hâlâ ‘İmamoğlu rüzgârı ile yol alıyor.’

Aslında bu kadarı şimdilik CHP Genel Başkanlığı için yeterlidir; bundan sonra parti tabanı ve sert çekirdek seçmenin içini soğutmak için yıllarca kullanılan muhafazakâr seçmenin hafızasını kurcalayacak olan söylem ve sloganlara gerek yok. Başka bir konu; olağanüstü kurultay da yapıldığına göre CHP, 4-5 Kasım 2024 tarihli 38. Kurultay’ı artık geride bırakmalı, sürekli parti içine bakarak konuşmamalı, tüm Türkiye’ye hitap etmelidir. Yoksa Türkiye’nin birinci partisi olmaya devam edersiniz ama yine de yüzde 50+1 oya ulaşamazsınız.

Tutar mı tutmaz mı bilmem ama hesap şöyle. AKP 19 Mart sonrası bile yüzde 30 görünüyor; bu strateji ile 35’e kadar çıkabileceğini düşünüyorlar. MHP tüm seçimlerde anketlerin gösterdiğinin 2-3 puan önünde çıkmıştır, en kötü durumda yüzde 10 olur diyorlar. YRP ters konuşmaya başladı ama 5 puanının en az yarısı bizimdir hesabı var. Bu şekilde 40-45 oluruz sonucuna ulaşıp derin bir nefes alıyorlar. Onlar 50+1 oy nasıl olacağız diye sormuyorlar, çünkü ‘Terörsüz Türkiye’nin en az 5 puan getireceğinden eminler. Ayrıca muhalefet böyle devam ederse yüzde 35-65 şeklindeki Türkiye siyasal sosyolojisine geri döner ve seçimi bu sefer rekor oyla bile kazanabiliriz diyenler de var.

Tabii Silivri’de kitap okuyan aslanı düşündükçe uykuları kaçmıyor değil ama her an en son sahneye konacak en kötü senaryo devreye girebilir diye rahatlıyorlar.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Saraçhane eylemlerindeki kararlılığımızla İBB’ye ve CHP’ye kayyım atanmasını engelledik” diyor. O halde ‘İBB Başkanı ve CHP Cumhurbaşkanı Adayı’nı’ da ancak seferî havadaki böyle bir eylemlilikle Silivri zindanlarında çıkarılabilir, milletin önüne erken seçim sandığı ancak bu şekilde konulabilir. CHP Genel Başkanı, ‘İmamoğlu Silivri’de kitap okurken’ seçim sandığını milletin önüne getirebileceklerine ve başka bir adayla ‘İmamoğlu adına’ seçimi kazanacaklarına inanıyorsa yanılıyor. CHP önerim; İmamoğlu’nu cezaevinden çıkarmak ve erken seçim sandığı istiyorsanız politikalarınızı gözden geçirin, CHP ve tüm muhalefete önerim; Kılıçdaroğlu tarafından bozulan eski Türkiye sosyolojisini (Yüzde 35-65) hortlatmalarını önlemek için yine politikalarınızı gözden geçirin!

Ayrıca Şunları da Beğenebilirsiniz

CHP’den Oy Birliğiyle Karar: Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı Adayı Oldu

AKP’nin Eğitim Çıkmazı

EKREM İMAMOĞLU’NA SİLİVRİ’DE KİTAP OKUMAK MI DÜŞTÜ?

CUMHURİYET HALK PARTİSİ 21. OLAĞANÜSTÜ KURULTAYI NOTLARI: ‘’ÖTEKİNİ KOVMAK’’

Bayramı Bayram Gibi Yaşamak

ETİKETLENDİ:chpİBBİKTİDARkoalisyonseçim
Bu Yazıyı Paylaşın
Facebook Whatsapp Whatsapp
Bir Yorum Bırak

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

HABERLER

Manisa, Başkan Ferdi Zeyrek’e Gözyaşlarıyla Veda Etti

Sahi Gündem
Sahi Gündem
10/06/2025
Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek Hayatını Kaybetti: Elektrik Kazası Türkiye’yi Yasa Boğdu
Eğitimde Çöküş Devam Ediyor!
Garip Dede Dergâhı’ndan Toplumsal Barış Çağrısı: “Bu Toprakların Umudu Birliktir”
Mehmet Bekaroğlu’ndan Barış Süreci Yorumu: “Bu Bir Pazarlık Süreci Değil, Ön Şartsız Silah Bırakmadır”
Önceki Sonraki

BİZİ TAKİP EDİN

FacebookBeğeni
XTakip
InstagramTakip
YoutubeAbone

YAZARLAR

Mehmet Bekaroğlu
Yıldırım Kaya
Mehtap Yücel
Zeki Kılıçaslan
Yıldırım Öztürk

Kategoriler

  • Yazarlar
  • Haber
  • Siyaset
  • Emek/Sendika
  • Dünya
  • Ekonomi

SAHİ

2025 © Her Hakkı Mahfuzdur.

Bize Yazın

Herhangi bir konu hakkında bize yazabilirsiniz.

bilgi@sahigundem.com

© Sahi Gündem. Tüm Hakları Saklıdır.
Tekrar Hoşgeldin!

Hesabınıza giriş yapın

Kullanıcı Adı veya E-posta
Şifre

Şifreni mi unuttun?