12 Temmuz 2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Millî Eğitim Bakanlığı Proje Okulları Yönetmeliği”, Türkiye’de eğitim sisteminin köklü bir dönüşümle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Ancak bu dönüşüm, ne yazık ki fırsat eşitliğini geliştirmeye değil, onu tamamen ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu yönetmelik; Anadolu liseleri ve fen liselerini işlevsiz hale getirmekte, imam hatip odaklı bir yapıyı teşvik etmekte ve cemaat-tarikat vakıflarını eğitimin merkezine yerleştirmektedir.
Proje mi, İdeolojik Dizayn mı?
Yönetmelik, eğitim kurumlarını “proje okulu” adı altında sınıflandırmakta, bu okullara öğrenci alımını %1’lik başarı dilimine göre sınırlandırmakta ve öğrencileri mülakatla elemeye dayalı bir sistem getirmektedir. Ancak, bu kadar yüksek başarı gösteren öğrenciler neden yatılı kalmak zorundadır? Ailelerinden, çevrelerinden, yerellerinden kopartılan bu çocuklar kimin denetimindeki bir sistemin içine alınacaktır?
Yönetmelik, öğrencileri seçmek için sınav ve mülakat gibi detaylara yer verirken; bu okullarda görev alacak öğretmen ve yöneticilerin hangi kriterlerle atanacağına dair hiçbir açıklık getirmemektedir. Öğrenciye mülakatla “liyakat”, öğretmene torpille “istikamet” mi verilecektir?
Devlet Okulu mu, Cemaat Koleji mi?
Her proje okuluna bir “hami” belirlenmesi ve bu haminin bir vakıf kurması ya da mevcut bir vakıfla protokol yapması şart koşulmaktadır. Peki soruyoruz:
• Neden her okul bünyesinde bir vakıf zorunlu hale getirilmektedir?
• Devletin okulu vakıfların mı şubesi olacak?
• Bu “hamiler” kimdir?
• Tarikat ve cemaatlerle yapılan protokoller çocuklarımızın geleceğini neden ipotek altına alıyor?
Sayın Bakan Yusuf Tekin, bu uygulamayı hazırlarken geçmişte yaşanan FETÖ felaketinden hiç mi ders almamıştır? Bu okul modelinin adı “Proje Okulu” değil, CİHANİ NUMA Okulları olsun da, hiç değilse niyet açık olsun!
Eğitimde Ayrıcalıklı Azınlık Modeli
Yönetmelikte yer alan şu maddeye bakalım:“%1’lik dilimde yer alan öğrenciler özel sınav ve mülakatla seçilecek, başarısız olanlar okuldan atılacak.”
Bu model, açıkça eğitimi seçkinci ve dışlayıcı bir yapıya dönüştürmektedir. Öğrencinin başarısı yeterli olmayınca “sistem dışına” atılması, çocukların ruhsal ve akademik gelişimini tehdit eder. Ayrıca bu öğrencilerin hangi okullara nakledileceği de belirsizdir.
Her okulda Ar-Ge birimi kurularak “fikri ve sınai mülkiyet ürünleri pazarlanacak” deniyor. Bu okullar eğitim kurumu mudur, şirket kuluçka merkezi mi? Çocukların bilimsel merakı desteklenecekse ne âlâ! Ama mesele, şirketlerin Ar-Ge yükünü öğrencilere yüklemekse bu kabul edilemez!
Eğitimde Kamusal Zemin Terk Ediliyor
Bu yönetmelikle Millî Eğitim Bakanlığı, kamusal, bilimsel, laik ve eşitlikçi eğitim anlayışını terk ettiğini açıkça ilan etmektedir. Artık mesele sadece bir okulun niteliği değil, hangi zihniyetin eğitim sistemini yöneteceğidir.
Bir kez daha soruyoruz:
• Bu okulları kim denetleyecek?
• Bu okullarda görev yapacak öğretmenler hangi liyakatle seçilecek?
• Öğrencilerin eğitim hakkı, tarikat ve cemaatlere bağlı vakıfların keyfiyetine mi bırakılacak?
Anayasa Açıktır: Eğitim Devletin Görevidir
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 42. maddesi, eğitimin devletin gözetim ve denetimi altında yürütüleceğini açıkça hükme bağlar. Bu madde yalnızca bir yönetsel çerçeve sunmakla kalmaz, aynı zamanda kamu yararının korunması ve eğitimin, herkesin inanç ya da kimlik farkı gözetilmeksizin erişebileceği tarafsız bir zeminde yürütülmesi açısından da kurucu nitelik taşır. Oysa “hamilik modeli” adı altında, belirli okulların “destek” bahanesiyle çeşitli vakıflara, derneklere veya sermaye gruplarına tahsis edilmesi, bu anayasal ilkenin açık ihlalidir.
Hamilik modeli, devletin eğitim alanındaki asli sorumluluğunu adım adım özel yapı ve aktörlere devretmesi anlamına gelmektedir. Bu tür bir yönelim:
• Kamusal denetimi zayıflatır,
• Eğitimin içeriğini kamu iradesi dışına taşır,
• Pedagojik alanı eğitimci olmayan aktörlere açar.
Eğitim, uzmanlık gerektiren bir kamusal alandır. Bu alan öğretmenlerin, akademisyenlerin ve pedagojik yetkinliği olan kişilerin sorumluluğundadır. Dışarıdan müdahale, eğitimin meslek etiğini, bilimsel niteliğini ve kurumsal bütünlüğünü zedelemektedir.
Bu Yönetmelik Geri Çekilmelidir!
Türkiye’de eğitim sistemi, çocuklarımızın geleceği, bilimsel gelişmenin ve toplumsal eşitliğin anahtarıdır. Proje okulları, bilimsel ve kamusal zemine oturtulmalı; cemaat ve vakıf ilişkileriyle değil, devlet aklı, pedagojik ilke ve laiklik ilkesiyle inşa edilmelidir.
Bu yönetmelik geri çekilmeli, eğitimin tüm bileşenleriyle birlikte, toplumsal mutabakata dayalı bilimsel temelli bir eğitim politikası oluşturulmalıdır.