Ne yazık ki Türkiye sağlık hizmetleri son yıllarda iyice artan skandal olaylar ile sarsılmakta. AKP hükümetinin politikaları içinde halk tarafından en başarılı olarak algılanan ve uzun yıllardır seçim desteğini önemli bir nedeni olan sağlık hizmetleri; SGK kaynaklarının yağmalanması, hastaların uğradıkları zararlar ve hastanelerden randevu alamama şikayetleri ile ülke gündeminde önemli şekilde yer almaktadır. “Yeni Doğan Çetesi” olayı ile kamuoyuna çok dikkat çeken bu konu yol açtığı sistematik kamu zarı ve hasta güvenliğini tehdit eden nitelikleri ile sanılandan çok daha yaygın ve ciddi bir sorundur.
Türkiye’ de sadece son yıl içinde sağlıkla ilgili yolsuzluk iddiaları ve ardından gündeme gelen soruşturma bulgularını, mahkemelerde dile getirilenleri ve bu skandal haberleri analiz ettiğimizde bu olayların münferit ve birbirinden bağımsız olaylar değil, ortak bir sağlık hizmetleri işletim zemininde ortaya çıkan ve yaygın olaylar olduğu görülmektedir.
Bu skandalların ortaya çıkardığı öncelikli ve esas konu çeşitli yolsuzluk uygulamaları ile SGK’dan hastanelerin hak ettiğinden çok fazla geri ödeme alınmasıdır. Bilindiği gibi Genel Sağlık Sigortası olan ülkemizde sağlık harcamalarının %77.5’i SGK tarafından olmak üzere kamu tarafından karşılanmaktadır.
SGK’dan alınan paralar hangi yöntemlerle artırılır!
SGK’dan fazla ödeme alınabilmesinin ayrı ayrı veya birkaç yöntemin birlikte uygulanabildiği çeşitli yollarından bazıları şöyle özetlenebilir;
- Yapılmamış ameliyat veya girişimsel işlemlerin yapılmış gibi gösterilmesi. Bunların son aylarda kamuoyuna yansıyan örneklerinden birisi yapılmadığı halde 700.000 göz ameliyatının yapılmış gösterilip SGK’dan parasının alındığı haberidir. (https://www.dunyagoz.com/tr/kurumsal/haberler/goz-gore-gore-vurgun-700-bin-sahte-ameliyat ). Bizzat bu konularla yakından ilişkili bir göz hastanesi yöneticisi tarafından dile getirilen gerçekler olayın büyük boyutlarını ortaya koymaktadır.
Ülkemizde çok sık uygulanan anjiografi, koroner damarlara stent takılması gibi işlemlerin de gereksiz kullanımı şeklindeki açıklamalar yaygındır (https://www.doktormurat.net/makale/794/stent-uygulamalarina-dikkat)
- Gerçek olmayan şekilde bazı insanların hastaneye başvurmuş veya yatmış gibi gösterilip SGK’dan paralarının tahsil edilmesi. Buna örnek olarak Siirt’te bir özel hastanenin bu yolla 100 milyon civarında vurgun yaptığı haberi gösterilebilir. Aslında bu tip yolsuzluğun çok daha büyük ve yaygın bir boyutta olduğundan şüphe edilebilir. Çünkü bugün herhangi bir hastane yönetimi eğer belirli bir sosyal örgütlenme ile ilişkili ise (siyasi, cemaat/tarikat organizasyonları gibi) ilişkili olduğu insanların T.C. kimlik numaraları ile hastaneye giriş gösterilip ve belirli tetkiklerin yapılmış gösterilmesi hiç zor değildir! (https://www.sozcu.com.tr/tarikat-hastanesinde-100-milyon-tl-lik-sgk-vurgunu-p72910 )
- Pahalı tıbbi malzemelerin ya da ilaçların hastaya kullanılmadığı halde kullanılmış gibi gösterilip parasının SGK’dan alınması ve daha ucuz bir fiyatla piyasada satılması. Bunun en iyi güncel örneklerinden birisi Çam Sakura Hastanesinde uygulandığı ileri sürülen, ama çok defa başka hastaneler için de dile getirilen bir uygulama olarak tomografi görüntülemelerinde sadece bazı hastalar için gerekli maddelerin kullanılmadığı halde kullanılmış gösterilip sonra piyasada satılması olayıdır (https://www.birgun.net/haber/cam-ve-sakura-hastanesinde-buyuk-vurgun-549822). Fakat buna benzer olaylar çok daha yaygıdır. (https://www.hurriyet.com.tr/video/istanbulda-saglik-yolsuzlugu-operasyonu-26-supheli-tutuklandi-42158775, https://www.aa.com.tr/tr/gundem/bursadaki-8-2-milyon-liralik-medikal-urun-vurgununda-6-saniga-dava/3292015, https://www.diken.com.tr/hekimler-de-supheli-universite-hastanesinde-yolsuzluk-tezgahi-kurulmus/)
- Doğru tıbbi uygulama kurallarına göre yapılmaması gereken (Tıbbi terimle endikasyonu olmayan) bir işlemin çok sayıda gerçekleştirilerek, bunun ücretinin SGK’dan tahsil edilmesi ve bazı durumlarda gereken pahalı malzemenin temin edildiği özel kurumdan bazı sağlık çalışanları ya da sağlık kurumu tarafından prim alınması.
Bu konuda en son haber Diyarbakır’daki bir hastanede gerekmediği halde kemik kırık operasyonlarında kullanılan platin gereçlerin kullanılıp bunların satın alındığı yerlerden prim alındığı iddialarıdır (https://www.birgun.net/haber/ortopedi-servisinde-75-hastanin-saglam-kemigine-platin-takmislar-601306). Son aylarda gündemimizi büyük ölçüde meşgul eden “Yeni Doğan Çetesi” olayı da bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu olayda gerekmediği halde bazı bebekler yoğun bakıma alınmakta ve zarar görebilmektedir ya da yoğun bakım gerektiren bebekler standart kalitede hizmetten yoksun belirli merkezlere yönlendirilerek çıkar sağlanmaktadır.
Gereksiz tıbbi uygulamalar genel bir sorun!
Aslında bu konu, yani endikasyon olmadığı halde gereksiz işlem, tahlil, görüntüleme ülkemizde ne yazık ki çok büyük boyutlardadır. Tüm doğumlar içinde sezeryan uygulama oranında Dünya birincisiyiz! Sezeryan oranı OECD ülkelerinde ortalama %28, Avrupa Birliği ülkelerinde %29 iken Türkiye’de yüzde 60, özel hastanelerimizde ise %78’dir.
Türkiye’de 2021 yılında 1000 kişi başına 207 MR çekilmiştir ve Türkiye OECD ülkeleri arasında birinci olmuştur! Bu rakamın OECD ortalaması sadece 81’dir. Bu rakam Almanya’da 158, Fransa’da 136, İsviçre’de 89, Kanada’da ise sadece 62’dir. BT sayısında da OECD birincisiyiz! Türkiye’de 2021 yılında 1000 kişi başına 295 BT çekilmiş iken, bu rakamın OECD ortalaması 159, Amerika’da 244, Fransa’da 218, Kanada’da 144, İngiltere’de 94, Finlandiya’da ise sadece 45’dir!
Bu skandal uygulamaların nedeni esasta hiçbir şekilde nitelik denetimi yapılmayan, idari denetim işlemleri de çok yetersiz olan, denge denetim uygulamalarından tamamen yoksun ama ileri derecede ticarileşmiş bir sağlık hizmetleri sistemidir. ABD gibi klasik ticarileşmiş sağlık sistemi uygulamalarında bizden farklı olarak yaygın olan özel sigorta şirketleri kendi çıkarları için hizmet verici Hastanelere denetim uygulamaktadır.
Özel sağlık sigorta sistemlerini tabii ki savunmuyorum, ama ticarileşmiş bir sağlık sisteminde bunun bir mantığı vardır. Bizim kamu esaslı sistemimizin bu kötü noktaya gelmesinin nedeni esasta finans sağlayan, hizmet veren ve denetim yapmakla yükümlü kamu kurumlarının tümünün tekelleşmiş ve özerklikleri yok olmuş halde siyasi iktidarın denetiminde olmasıdır. Aynı zamanda sistem olarak da sağlık hizmetlerinin kalite esaslı denetiminin yokluğu belirli bir sorun olarak ortadadır.
Sonuç
Kamu finansmanına dayanan sağlık sistemimiz primleri kamu zoru ile toplarken, ticarileşmiş, kar amaçlı ve denetimsiz bir sistem içinde harcamaktadır. Bu durumun bir geleceği yoktur! İhtiyacımız olan şey; Kamuyu esas alan bir sağlık sistemi ve ilgili tarafların temsil edildiği özerk bir kamu kurumu tarafından denetlenmedir.