PKK’nın silahları bırakması, 11 Temmuz’da yapılan sembolik tören ve ardından Erdoğan’ın konuşması ile hem Kürt meselesi temelindeki süreç önemli bir aşamaya gelmiş hem de sürecin nasıl devam edeceği ve Türkiye iç siyasetinin bundan sonrası muhtemel gidişatı için de belirli ipuçlarını ortaya konulmuş durumda.
PKK, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne bağlı Süleymaniye’nin Dukan ilçesinde 11 Temmuz’da yapılan sembolik törende 30 kadar PKK mensubu silahlarını yaktılar. Ekim 2024’te D. Bahçeli’nin açıklaması ile başlayan süreç, Abdullah Öcalan’ın PKK’nın silahları bırakması önerisi, bu önerinin PKK kongresi tarafından kabul edilmesini takip eden bu en son sembolik tören ve ardından bugün Erdoğan’ın konuyla ilgili yaptığı konuşma, sürecin önemli bir aşama kaydettiğini göstermektedir. Erdoğan’ın süreç konusunda AK Parti, MHP ve DEM Partinin birlikte davranma kararı almış olduğunu söylemesi ise ve aynı günlerde CHP’li belediyelere yönelik yargı temelli kuşatmanın hızlanarak sürüyor olması, Erdoğan’ın süreci CHP’nin dışlanarak sürdürülme niyetini açık olarak ortaya koymuş, “çözüm süreci” ile demokratikleşme mücadelesi arasındaki ilişkilerin tartışılma zeminini daha da alevlendirmiş durumda.
Gerekli olan hem farklı kolektif kimliklerin tanınması ve eşitliği hem de eşit yurttaşlık hukukudur
Sembolik silah yakma töreninde, Türkçesi Bese Hosat tarafından dile getirilen açıklamada, “Barış ve demokratik toplum sürecinin pratik başarısı için bir iyi niyet ve kararlılık adımı olarak ve bundan sonra özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesini demokratik siyaset ve hukuk yöntemiyle yürütmek amacıyla ve demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması temelinde silahlarımızı özgür irademizle imha ediyoruz.” denilmekte ve tüm demokrat ve sosyalist güçlerden destek, katkı istenmektedir. Erdoğan’ın açıklaması ise tek kelimeyle dahi demokrasiden ve ülkemizde yaşanan politik kutuplaşma ve gerginlikten söz etmemekte ve yine sürece olumlu bakan, Türkiye’nin halen birinci partisi olan CHP’nin desteğinin bile dışlandığı bir içerik taşımaktadır. Erdoğan, daha çok hem ülke sınırlarında hem de bölgesel çapta güvenlik temelli bir Türk, Kürt, Arap kardeşliği vurgusu ile geçmiş “parlak birlik dönemlerine” çağrışımlar yaparak, eşit yurttaşlık temelli demokratik standartları olabildiğince dışlarken etnik kimlikleri tanıyan ve bu temelde birliği güçlendirme vurgusu içermektedir.
Genel olarak, herhangi bir anlamlı demokratikleşme olmadan silahlı çatışmanın söz konusu olduğu etnik kimlik temelli sorunların çözüldüğü veya en azından silahlı çatışmanın bitirildiği deneyimler bazı ülkelerde yaşanmıştır. Anlaşılan hükümetin hedefi de bununla sınırlıdır. Kürt meselesi gibi devasa bir konunun demokratikleşme sürecini içermeyen bir politika ile çözülmeyeceği açıktır. Ama zaten PKK tarafı barış ve demokratik toplum kavramlarını kullanırken Erdoğan, silahların susması ve birlikten başka bir kavram kullanmamaktadır. Bu durumda Erdoğan’ın Kürt meselesi etrafındaki silahlı çatışma sürecini; muhtemelen Kürt siyasetçilerin durumu, Kürt dilinin kullanımı ve DEM belediyeleri ile ilgili sınırlı iyileşmeler ve Anayasa’da Türk kimliğini öne çıkaran vurgunun zayıflatılması temelinde bitirmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte iktidar, kitlesel düzeyde Kürt siyasetinin en azından tarafsızlaştırıldığı ortamda elindeki devlet gücüyle CHP’yi şeytanlaştırma, siyasi gerilim hattını geleneksel Sünni muhafazakâr ve seküler/Alevi temelli karşıtlıkla çerçevelemek ve yeniden güçlenmek niyetindedir.
CHP-DEM Parti İttifakı Korunmalı
Erdoğan’ın niyeti ortadayken AKP, MHP, DEM Parti işbirliğinden söz etmesi nedeniyle, buna karşı DEM Parti yöneticileri tarafından yapılan ve işbirliğinin süreç ile sınırlı olduğu açıklamalarını dikkate almadan bazı CHP destekçilerinin yaptığı, DEM Partinin Cumhur İttifakına katıldığı yolundaki yorumlar sadece CHP-DEM Parti ilişkisini sabote etme ve muhalefetin olası iktidarını engeller gelişmelere yol açabilecek bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, CHP’yi yeniden Baykal dönemine taşıma tehlikesi içermektedir. Halbuki olağanüstü bir gelişme olmadığı takdirde, CHP-DEM Parti ittifakı etrafında oluşacak ortaklığın gelecek seçimleri kazanarak iktidar olması kaçınılmaz bir sonuç olacaktır.
PKK’nın silahları bırakması ve ortaya konulan silahlarının sustuğu bir Türkiye hedefinin, bütün diğer tartışmalardan bağımsız olarak tek başına da çok önemli bir değer içermekte olduğu ve desteklenmesi gerektiği görüşündeyim. Burada da kalmayıp barış ve demokrasiden yana olan tüm güçlerin, sürecin toplumsallaşması konusunda kendi üslup ve yaklaşımları ile katkı sağlaması ve bu anlamda sürecin geleceği ve niteliği konusunda bağımsız bir taraf oluşturmasının önemli olduğu da ortadadır. Fakat tabii ki burada kalınmamalı; sürecin demokratikleşme ile birleştirilmesi için K. Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu genel seçimler ve yerel seçimlerde ortaya konulan fiili CHP-DEM Parti ittifakının, barış ve CHP’nin “İkinci Yüz Yıla Çağrı Beyannamesi”nde ortaya konulan demokratik bir Cumhuriyet amacı etrafında sürdürülmesi, kaçınılmaz bir görev olarak tüm demokrasi güçlerinin önünde durmaktadır.