8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların toplumsal, siyasal ve ekonomik haklarının tanınması ve güçlendirilmesi için verilen uzun ve zorlu mücadelenin bir simgesidir. Kadınların emeği, bedeni ve yaşamı üzerindeki baskıya karşı direnişte önemli bir yer tutar. Bugün, sadece bir kutlama değil; kadın emeğini savunan, hakları için kararlılıkla mücadele eden ve bu mücadeleyi sürdürmeye devam eden tüm kadınlara saygı duruşudur.
Kadınların yalnızca eşit çalışma koşulları için değil, aynı zamanda yaşam haklarına, bedensel özgürlüklerine ve siyasi haklarına yönelik bir mücadelenin sembolüdür. Kadınların toplumsal rollerinin sorgulandığı, ev içi emeklerinin görünmez kılındığı, bedensel haklarının ihlal edildiği bir dünyada kadın hakları mücadelesi tam da insan hakları mücadelesinin merkezinde yer alır.
Türkiye’de ve dünyada devam eden kadınların insan hakları mücadelesi; adalet, eşitlik ve özgürlük talepleri bugüne kadar olduğu gibi, toplumsal dönüşümün ve değişimin öncüsü olacaktır.
8 Mart, 1857’de New York’ta bir dokuma fabrikasında çalışan kadın işçilerin düşük ücretler, uzun çalışma saatleri ve insanlık dışı çalışma koşulları karşısında greve gitmesiyle başlar. Bu grev sırasında çıkan yangında 129 kadın işçinin hayatını kaybetmesi, kadın emek hareketinin dönüm noktalarından biri olmuştur.
1910’da Kopenhag’da toplanan 2. Enternasyonal Kadınlar Konferansı’nda, Clara Zetkin’in önerisiyle 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilmiştir. Bu tarihten itibaren, kadınlar dünya genelinde toplumsal cinsiyet eşitliği, oy hakkı, çalışma hayatında eşitlik ve daha insan onuruna yaraşır bir yaşam talepleri için mücadelelerini sürdürdüler, sürdürüyorlar.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, kadın hakları açısından önemli bir dönüm noktası. Erkeklerin cepheye gitmesiyle birlikte, kadınlar çalışma hayatında daha fazla yer aldılar. Savaş sonrası dönemde, kadınlar, çalışma hayatında kazandıkları bu yeri korumak ve haklarını genişletmek için mücadele etmeye devam ettiler. 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin tüm bireylerin eşit haklara sahip olduğu belirtilmiştir. Bu, kadınların dünya genelinde haklarını savunmalarına olanak tanıyan hukuki bir dayanak sağladı.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kabul etti.
Türkiye çeyrek yüzyıldır kadın erkek eşitsizliğini ‘’fıtrat’’ alarak gören bir iktidar tarafından yönetiliyor. Bu anlayış kadının güçlenmesinin, haklarının özgürleşmesinin önündeki en büyük engel; Türkiye’de kadınlar en güvenmeleri gereken erkekler tarafından, en güvendikleri yerde, evlerinde katlediliyor, şiddete uğruyor.
Kadının toplum içinde yaşadığı sorunlar ile ilgili resmi veri uzun süredir yayımlanmıyor. Sivil toplum örgütleri bu sorumluluğu üstlenmiş durumda. Devletleşen hükümet, sorunların çözümüne ilişkin politika üretmek yerine kadını toplumsal rolüne hapsetmeye çalışıyor.
Kadınların Cehennemi: Eşitsizlik
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2024 yılında 394 kadın cinayeti işlendi. Etkin soruşturmanın yapılmaması dolayısıyla 259 kadın ölümü şüpheli olarak kayıtlara geçti.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Genel-İş Sendikası Kadın Emeği Raporu (Mart 2025) yayımladı. Rapora göre Türkiye’de istihdamda cinsiyet açığı yüzde 34,6. Ailevi ve kişisel nedenler ile ev işleri dolayısıyla çalışma hayatına katılamayan kadın sayısı 10 milyon. Her 10 kadından sadece 3’ü çalışma hayatında. İşçileşme artıyor; kadın istihdamının yüzde 72,4’ü işçi iken sadece yüzde 1,8’i işveren olabilmiş. Kamuda istihdamın sadece yüzde 34’ü kadın. Türkiye’de çalışma çağındaki her 10 kadından 4’ü işsiz; geniş tanımlı kadın işsizlik oranı yüzde 37. İstihdamdaki kadınların yüzde 32,4’ü kayıt dışı; 3 milyon 521 bin kadın sosyal güvenceden yoksun olarak çalışıyor.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından yeni yayımlanan 2025 Dünya İstihdam ve Sosyal Görünüm raporuna göre, daha az kadının işgücüne katılması cinsiyet eşitsizliğini devam ettirirken, yaşam standartlarının gelişmesini de baskılıyor. Küresel düzeyde ise 2024 yılında 85,8 milyon genç erkek (%13,1) karşılık 173,3 milyon genç kadın (%28,2) ne eğitimde ne istihdamda (NEET) yer alıyor.
Kadınlar eşitlik mücadelesinde haklarını savunmak, güçlendirmek ve politika üretmek için karar mekanizmalarında temsil edilmesi gerekiyor. Temsil edilmek katılımcı, özgürlükçü demokrasinin ön koşulu olmasına rağmen, kadınlar hala dünyadaki çoğu parlamentoda yeterince temsil edilmiyor. Bu durum parlamentoların meşruiyetine zarar veriyor. Aynı zamanda da parlamentonun toplum genelinde toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etme kapasitesini de engelliyor.
Parlamentolar Arası Birlik (IPU) ulusal parlamentolarda ve hükümetlerde yer alan kadın sayısını düzenli olarak yayımlıyor. IPU raporlarında parlamentolarda dünyada kadın temsili ortalaması yüzde 27,2 ye yükseldi. Türkiye yüzde 19 ile bu oranın çok altında. Suudi Arabistan’ın hemen yanında yer alıyor. 2024 yılında, bakanlıkları yöneten kabine üyeleri arasında kadınların oranı yüzde 23.3. Türkiye’de bir kadın bakan var o da Aile ve Sosyal Hizmetler’den sorumlu.
Cinsiyet eşitliğinin ekonomik kalkınmanın ve sürdürülebilirliğin temellerinin güçlendirilmesi açısından da kritik öneme sahip olduğu bilindiği halde süreç ağır işliyor. Dünya Ekonomik Forumu 2024 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporuna göre 2024 yılı itibarıyla küresel cinsiyet uçurumunun yüzde 68.6’sı kapatıldı. Mevcut hızla devam edilirse, tam eşitliğe ulaşmak 134 yıl alacak. Bu arada Avrupa, yüzde 75 oranıyla cinsiyet eşitsizliğini en çok kapatan bölge oldu. İzlanda yüzde 93.5 ile birinci sırada yer alırken, Türkiye listenin sonunda yer alıyor. Türkiye’nin verilerine göre eşitliğe 169 yıl sonra ulaşacağız.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Kadınlar, sağlık ve bakım iş gücünün yüzde 78’ini oluşturmasına rağmen, üst düzey pozisyonlarda yalnızca yüzde 25’lik bir temsil oranına sahip.
Birçok veri ve araştırma ülke olarak ilerlemek bir yana sürekli geriye düştüğümüze dikkat çekiyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliği için kadının insan haklarının tanınması ve sosyal adaletin sağlanması için mücadeleye kararlılıkla devam edeceğiz.
Bütün dünyada kadınlar 8 Mart günü seslerini dayanışma içinde yükseltecekler. Sağır sultanlar yine duymayacak. Mücadeleye devam.