Editör Notu: Kısa Dalga’da 09 Mart 2025 Pazar günü yayınlanmıştır
Ülkede hayat öyle hızlı akıp gidiyor ki neler olup bittiğini de ancak belli bir zaman geçtikten sonra kavrıyoruz. Durup onu bile enine boyuna tartışacak vaktimiz kalmıyor. Dün ile bugün arasında, bu kadar farklı yaşayan bir başka memleket dünyada muhtemelen yoktur. Hepimiz zamanın peşinde bir koşuşturmacanın içindeyiz.
Işık hızı ile değişen gündemin peşine takılmaktan nasıl bir memleketin içinde yaşadığımızı, nelere muhatap olduğumuzu da unutuyoruz. O günün gündemi bize de toptan siyasete de yetiyor kimi zaman.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AB üyelik konusunu gündeme getirdiği tek yer AB başlığıyla yapılan toplantılar. Geçtiğimiz günlerde bu toplantıların birinde daha konuştu ve “Biz tam üyelik hedefimizi çok güçlü biçimde muhafaza ediyoruz. Birliğin de artık stratejik ve vizyoner bir tutum benimsemesini, dolayısıyla üyelik müzakerelerimizin bir an önce canlandırılmasını bekliyoruz” dedi. Bu rutin bir açıklamadır ve muhtemelen karşılığı da olmayacaktır.
Türkiye’nin Avrupa macerası
Türkiye’nin Avrupa ile birlikte olma macerası 1949 yılında Avrupa Konseyi’nin 13’üncü üyesi olarak başladı. Şimdi buradaki varlığımız da tartışılıyor. Ardından 1963 yılında AB’nin ilk hali Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) girmek için başvuruda bulunduk ve ortak üye olduk. AB ile yürütülen görüşmeler dönem dönem hız kazanmış olsa da 2016 yılından bu yana üyelik müzakereleri durmuş vaziyette. (Unutmamak gerekir ki AKP ilk iktidar yıllarında yurt içindeki meşruiyetini hep AB üzerinden aradı ve buldu da.
Bu günkü pozisyonu, o dönemdeki samimiyetinin de net testi) AB’nin eskisi kadar Türkiye’ye insan hakları ihlalleri ve yargı bağımsızlığı konusunda sert açıklamalar yapmamasının temel nedenlerinden birisi de hem AB tarafının hem de Türkiye tarafının “üye olma” meselesinin gerçekleşmeyeceğine inanmalarından kaynaklanmaktadır. Ama mülteci anlaşması gibi AB’nin faydasına meseleler nedeniyle de irtibat hiç kesilmiyor. AB’nin en temel itirazı, cumhurbaşkanlığı sisteminin AB normlarına ve Kopenhag kriterlerine uyma ihtimalinin bulunmamasına. (AB üyeleriyle ticari faaliyetler açısından ilişkilerimiz “fevkalade iyi” seyretmektedir. Burada sıkıntı yok)
Türkiye’nin tezi ise AB’nin varlık nedenlerini de sorgulayacak bir içerikte. “Hiçbir müzakereye gerek yok, Türkiye’de her şey iyi ve güzel bizi bu halimizle alın. Çünkü Türkiye güçlü ülke sizin de durumunuz iyi değil” Kabaca ve özetle böyle. Bunu da “Ankara kriterleri” olarak adlandırmıştık zaten zamanında da. Şimdi kriterlerini kabul etmediklerimizden bizim kriterlerimizi kabul etmelerini istiyoruz. Ülkemizde sık sık kaçırılan ama AB içinde hayli iyi bilinen bir mesele de Türkiye’nin nasıl bir ülke olduğudur…
Yazının tamamı için: https://kisadalga.net/yazar/her-sey-iyi-ise-akpnin-oyu-niye-yuzde-50-degil-121690