Bu bir “pazarlık, al-ver” süreci değil; ön şartsız silahlar bırakılarak, demokratikleşmenin önündeki en büyük engel kaldırılıyor.
Sahi Gündem’in düzenlediği “Türkiye’nin Sahici Gündemi: Barış” başlıklı toplantıda konuşan Sahi Gündem yazarı Mehmet Bekaroğlu, barış sürecine dair hem geçmiş deneyimleri hem de güncel tartışmaları değerlendirerek dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Sürecin şeffaflığı, yöntem tartışmaları ve kamuoyundaki yanlış algılar üzerine önemli mesajlar verdi.
“Her Şey Şeffaf Olmak Zorunda Değil”
Bekaroğlu, barış sürecine dair yürütülen tartışmalarda “şeffaflık” talebinin sık sık öne çıktığını hatırlatarak bu beklentinin sınırlarını çizdi. “Elbette ki şeffaf olması gereken noktalar var” diyen Bekaroğlu, işin teknik kısımlarının her zaman kamuoyu önünde yürütülmesinin gereksiz ve hatta zararlı olabileceğini vurguladı:
“Ben ‘kapalı kapılar ardında ne konuşuluyor’ diyerek her şeyin açık olması gerektiğini savunanlardan değilim. Barış gibi karmaşık ve kırılgan bir süreçte bazı meseleler teknik düzlemde, gerektiğinde kapalı şekilde ele alınabilir.”
“Bu Süreç Öncekilerden Farklı”
Daha önce denenmiş barış girişimlerine de değinen Bekaroğlu, bu yeni sürecin temel farkının “pazarlık eksenli” olmaması olduğunu belirtti:
“Birçok kişi bu süreci geçmişle kıyaslayarak ‘daha önce de denedik, daha hazırlıklıydık, yine olmadı’ diyor. Ancak ben bu kez farklı olduğunu düşünüyorum. Önceki girişimlerde pazarlıklar masadaydı. ‘Şu olursa bu olur’ gibi bir denklem vardı. Bu kez öyle değil. Önce silahlar bırakılacak, sonra toplum kendi içinde bu süreci taşıyacak.”

“Bahçeli ve Öcalan Aynı Yöntemde Buluşmuş Durumda”
Konuşmasının en dikkat çekici bölümlerinden biri, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan’a dair yaptığı değerlendirmeydi:
“Kızanlar kızsın, bu sürecin aktörleri arasında Sayın Bahçeli ve Öcalan’ı da anmam gerekir. Sürecin başından beri her dediklerini okuyorum, satır aralarına bakıyorum. Bu iki ismin aynı paydada buluşacağına imkânsız gözüyle bakılırdı. Fakat şimdi bakıyorum, ikisi de satır aralarında yöntemden bahsediyor, sürecin nasıl gerçekleşeceğini anlatıyorlar.”
“Lozan Gider, Sevr Gelir” Diyenlere Net Yanıt: Bu Süreçle Alakası Yok
PKK’nın yaptığı son açıklamanın ardından sosyal medyada dile getirilen “Lozan gidecek, Sevr gelecek” söylemlerine de yanıt veren Bekaroğlu, bu tür argümanların barış sürecini karalamaya yönelik olduğunu savundu:
“Bu açıklamalardan böyle bir anlam çıkarmak doğru değil. Lozan, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası arenada tanınmasının belgesidir. Kimse Sevr’e dönelim demiyor. PKK’nın açıklamasında da ben böyle bir ifade ya da ima görmedim.”
“Parlamentoda Terör Gölgesi Her Şeye Engel Oluyordu”
Bekaroğlu, geçmişte parlamentoda yaşanan deneyimlerden örnekler vererek terör sorununun toplumsal taleplerin önüne nasıl sürekli bir engel olarak konulduğunu anlattı:
“Bir yürüyüş olurdu, derdik ki yasaklamayın, demokratik haktır. ‘Haklısınız ama bölücüler de faydalanır’ derlerdi. Asgari ücret zammı isterdik, ‘para yok çünkü terör var’ cevabını alırdık. Sosyal yardımlar için bastırırdık, ‘güzel diyorsunuz ama güvenlik harcamaları çok’ denirdi. Terör, taş gibi önümüzde duruyordu. Bu engel kalkmadan memleketin nefes alması mümkün değil.”