Bu siteyi kullanarak Gizlilik Sözleşmesi ve Bilgi Güvenliği Politikası'nı onaylamış olursunuz.
Kabul Et
Sahi GündemSahi GündemSahi Gündem
Bildiri
Yazı Tipi BoyutlandırıcıAa
  • Yazarlar
  • Siyaset
  • Emek-Çalışma Hayatı
  • Dünya
  • Ekonomi
Okuma: KUTSAL DEVLETTEN, DEMOKRATİK DEVLETE
Paylaş
Yazı Tipi BoyutlandırıcıAa
Sahi GündemSahi Gündem
  • Yazarlar
  • Siyaset
  • Emek-Çalışma Hayatı
  • Dünya
  • Ekonomi
Ara
  • Yazarlar
  • Siyaset
  • Emek-Çalışma Hayatı
  • Dünya
  • Ekonomi
Mevcut bir hesabınız var mı? Giriş Yap
Bizi Takip Edin
Yazarlar

KUTSAL DEVLETTEN, DEMOKRATİK DEVLETE

Suat Yalçın
Son güncelleme: 31/05/2025 23:37
Suat Yalçın
Yayımlandı 31/05/2025
Paylaş
Paylaş

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü, kör oldum
Yıkadılar, aldılar, götürdüler
Babamdan ummazdım bunu, kör oldum

Cemal Süreya’ya ait üstteki şiir çok güzeldir, ben çok severim. Babanın çocuk için önemini ve ona dair bizim hissettiklerimizi, bize hissettirilen duyguları şu birkaç satırlık şiirle çok iyi anlatır. Baba evin direğidir, ailenin bel kemiğidir, derleyip toplayandır, dokunulmazdır, karşı çıkılmazdır; hele ki bizim gibi atanın, babanın çok yukarıda, mutlak otorite olarak kutsandığı Doğu toplumlarında çok büyük önem addedilir. Şairin dediği gibi babanız öldüğü zaman kendinizi hiçbir imkânı kalmamış, önünü göremeyen bir kişi gibi hissedersiniz. Kaç yaşınızda olursanız olun, babanızı kaybettiğinizde bir boşluğun içine yuvarlanırsınız.

Bizde aileyi toplayan, kuralları koyan, otoritesine karşı çıkılmayan kişi olan baba figürü, toplumun her katmanında mevcuttur. Mahallede, kahvede, okulda, hastanede, pazarda…
Bizde devlet de babadır, inandığımız Allah da baba görünümlü olarak karşımıza çıkar. O yüzden babaya karşı çıkılamadığı gibi, devlete de, otoriteye de, seni yaratana da karşı çıkılmaz, “of” bile denilmez! Buradaki esas mesele babaya olan mutlak bağlılık ve korku, onun nezdinde diğer sembollere de ağır bir bağlılığı beraberinde getirir.

Sigmund Freud, baba figürünü otorite ve yasakların temsilcisi olarak görür. Özellikle Oedipus kompleksi bağlamında, baba figürü çocuğun arzularını sınırlayan ve süperegonun (vicdan) oluşumunda etkili olan bir otorite sembolüdür. Freud’a göre, baba figürü çocuğun toplumsal normlara uyum sağlamasında kritik bir rol oynar.

Carl Gustav Jung, baba figürünü, bireyin psikolojik gelişiminde önemli bir arketip olarak ele alır. Jung’un teorisine göre, baba figürü, bireyin bilinçaltında güçlü bir otorite, rehberlik ve koruma sembolü olarak yer alır. Bu figür, bireyin kişisel gelişiminde hem olumlu hem de olumsuz etkiler yaratabilir.

Alfred Adler ise, baba figürünü bireyin toplumsal bağlamda kendini gerçekleştirme sürecinde bir model olarak görür. Otoriter bir baba figürü, bireyin özgüvenini zedeleyebilirken, destekleyici bir baba figürü bireyin bağımsızlık ve sorumluluk duygusunu geliştirebilir.

Dünyaca ünlü bu üç psikiyatristin analizlerine bakınca babalığın otorite ile at başı gittiği çok açık bir şekilde görülmektedir. Adler’in tespit ettiği gibi, bizim gibi toplumlarda baba figürü genel anlamda otoriterdir ve bu otoriterlik, bireyin özgüvenini sarsarken, onu babaya mutlak bağımlı hâle de dönüştürebilir.

Bu, tıpkı toplumla otoriter devlet anlayışı arasındaki ilişkiye benzer bir yandandır; toplum, kendi babası gibi gördüğü otoriter devlete mutlak itaat ettirilir. Toplum bu itaati yerine getirirken bunu son derece doğal kabul eder. Ailede gördüğü otoriter babanın yerine artık devlet geçmiştir ve bu devlete itaat etmek mecburidir. Tıpkı kendisine korku ile dayatılan Allah figürü gibi, buralarda herhangi bir çatlak sese tahammül gösteremez.

Hâlbuki, üç büyük tek tanrılı dinin çıktığı bu topraklarda, bu üç dinin ortaya çıkışında yeryüzündeki mutlak otoriteye karşı çıkış vardır. Hz. İbrahim, Nemrut’a; Hz. Musa, Firavun’a; Hz. İsa, Yahudi hahamların mutlak otoritesine; Hz. Muhammed, Mekke’deki dokuzlu çeteye ve onların oluşturdukları otoriteye karşı çıkmıştır. Yukarıda isimleri zikredilen bu peygamberler, yeryüzündeki otoriteye karşı çıkarak otoritenin kaynağını metafizik bir alana, yani Allah’ın otoritesine kaydırmıştır. Bugün kabul gören üç büyük tek tanrılı dinin ilk ortaya çıkışında mutlak otoriteye bir karşı çıkış varken, asırlar sonra kurumsal hâle getirilmiş bu dinler, papaların, hahamların, papazların, hocaların, imamların, şeyhlerin, dedelerin otorite olarak kabul edildiği inançlar hâline dönüştürülmüştür. Yani otorite tekrardan metafizik alandan, fiziki alana indirilerek insanların sömürülmesinde, köleleştirilmesinde en önemli faktörlerin başında gelmeye başlamıştır. Fakat işin ilginç yanı şudur ki, üç dinin kurucusu olan peygamberlerin hepsi yetimdir; yani babalarını tanımadan, baba otoritesini görmeden yetişmişlerdir. Bu bile Allah’ın kendi peygamberlerini seçtiğinde gösterdiği bir mucizedir bize, çünkü Allah, kendisinden gayrı yeryüzünde herhangi bir otorite insanlar için istememektedir.

O zaman postmodern zamanlarda, hele ki ulus devletlerin giderek birer “büyük şirketler devletine” dönüştüğü günümüzde, artık otoriter devletlerin yeryüzünden silinmesinin zamanı gelmiştir. Artık Demokratik Devletin, Metin Heper’in tasnifinde belirttiği gibi “Aşırı Araçsalcı Devlet”lerin kurulma vakti gelmiştir. Tanrı-Baba devletlerin dünyayı getirdiği düzen, yeryüzünde eskilerin dediği gibi “ekini ve nesli ifsad etmiştir.” Küresel iklim krizinden, tohumların genetik yapısıyla oynanmasına ve ozon tabakasındaki deliğin giderek daha tehlikeli hâle gelmesine kadar ekolojik bir felaketin eşiğindeyiz. Sermayenin sürekli biriktirdiği, büyüdüğü bir dünyada inanılmaz bir sınıfsal bölünme mevcuttur. Dünya üzerinde büyük bir zenginlik üretilirken, tarihin gördüğü en büyük sınıfsal ayrışma Kuzey’le Güney, Doğu’yla Batı arasında mevcuttur. Artık emekle geçinmek son derece güçleşmiş ve çocuklarımız bu sermaye gruplarının birer ücretli kölesi hâline dönüştürülmeye başlanmıştır. Dijital devrim sonucunda teknolojinin dünyayı getirdiği hâl tamamen bir yeryüzü “BBG”sidir. Dünyada, Avrupa da dâhil olmak üzere “demokratik” sayılabilecek devlet sayısı çok azalmıştır, onlarda da ırkçılık aşırı bir artış hâlindedir. Popülist liderler, iktidarlarının devamı için hiçbir prensibi gözetmemektedir. Sonuca götürecek her yol mübah kabul edilmektedir.

Ülkemiz, Devlet Bahçeli’nin Ekim ayında başlattığı, akabinde Bahçeli ve Öcalan’ın inisiyatifleri ile yürüyen bir barış ve silahsızlanma süreci götürmektedir. Görünen o ki, Devlet Bahçeli, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin aldığı bir kararla önümüzdeki dönemde çok uzun süredir devam eden çatışmaları bitirerek, bu ülkeyi Türklerin ve Kürtlerin eşit anayasal vatandaşlığı temelinde yeni demokratik bir ülke hâline getirmenin çalışmalarını yürütmektedir.

Hem Bahçeli hem de Öcalan, bütün riskleri alarak bu devletin önünü açacak bir çalışma sürdürmektedir. Ancak ikisinin önünde de handikaplar vardır. Bahçeli’nin önündeki handikap, bu işi sadece oy meselesi olarak gören ve hiçbir risk almak istemeyen iktidar; yani yürütme kanadı bir yandan “mış” gibi yapıyorken, diğer yandan da klasik olarak “ulusalcı, Avrasyacı” kanat karşı çıkmaktadır. Diğer tarafta ise bir yandan “Kandil’in ağaları”, diğer yandan da bu barıştan Ortadoğu’da son zamanlarda büyük zafer kazanan ve özellikle Suriye başta olmak üzere Kürt siyasal hareketiyle yakınlaşan İsrail’in iyi karşılamadığı ve rahatsız olduğu görülmektedir. Benim gördüğüm, Türklerin ve Kürtlerin birlikte kuracağı bu devlet, Ortadoğu’da bambaşka rüzgârlar estirecektir.

Bu ise başta Ortadoğu olmak üzere, Kafkaslar, Balkanlar ve Doğu Avrupa’da yeni bir dönemin önünü açacaktır. 21. yüzyılda demokrasi rüzgârları doğudan batıya doğru esecektir ve bu, Batı’nın da tekrardan fabrika ayarlarına dönmesine yol açacaktır.

Ülkemizde ise artık gerçekten analarımızın ağlamayacağı, çocuklarımızın geleceğe umutla bakacağı, işkencenin, faili meçhulün biteceği, insanların ifade özgürlüğünü rahatlıkla yaşayabileceği bir ülke hâline dönebileceğiz. Silahlanmaya, savaşa, gerginliğe yol açan ekonomimiz; vatandaşının zenginleştiği, devletinin “gerçek anlamda güçlendiği” bir ülkeyi çok yakın bir zamanda göreceğimizin umudunu taşıyorum. Artık bizim için devlet kutsal değil, saygın bir devlet olacaktır. Ceberrut, nobran devletin yerini demokratik devletin alması hem bizim için, hem bölgemiz için, hem de dünya için çok önemli bir adım olacaktır.

Eğer biz bu devleti kurabilirsek artık babalarımız bizim için kutsal değil, çok sevilen ve saygın kişiler olacaktır. Bu yazıyı bitirirken bu barışın oluşması için tabiri caizse canından olan bir başka yetimi anmadan geçemeyeceğim. Umuyorum ki, ilk seferinde de, bu seferde büyük emek veren Sırrı Süreyya Önder barış gerçekleştiğinde kabrinde huzur içinde uyuyacaktır. Rahmet canına olsun.

Ayrıca Şunları da Beğenebilirsiniz

Neden ‘Kapitalizmden Çıkmak?’

Yüzde 35-65 hesabı tutar mı?

Neden Söz Ettiğini, Ne İle Cebelleştiğini Bilmek…

CUMHURİYET HALK PARTİSİ 21. OLAĞANÜSTÜ KURULTAYI NOTLARI: ‘’ÖTEKİNİ KOVMAK’’

Terörsüz Türkiye ya da Barış ve Demokratik Toplum

ETİKETLENDİ:demokratdevletkutsal devlet
Bu Yazıyı Paylaşın
Facebook Whatsapp Whatsapp
Bir Yorum Bırak

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

HABERLER

Manisa, Başkan Ferdi Zeyrek’e Gözyaşlarıyla Veda Etti

Sahi Gündem
Sahi Gündem
10/06/2025
Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek Hayatını Kaybetti: Elektrik Kazası Türkiye’yi Yasa Boğdu
Eğitimde Çöküş Devam Ediyor!
Garip Dede Dergâhı’ndan Toplumsal Barış Çağrısı: “Bu Toprakların Umudu Birliktir”
Mehmet Bekaroğlu’ndan Barış Süreci Yorumu: “Bu Bir Pazarlık Süreci Değil, Ön Şartsız Silah Bırakmadır”
Önceki Sonraki

BİZİ TAKİP EDİN

FacebookBeğeni
XTakip
InstagramTakip
YoutubeAbone

YAZARLAR

Mehmet Bekaroğlu
Yıldırım Kaya
Mehtap Yücel
Zeki Kılıçaslan
Yıldırım Öztürk

Kategoriler

  • Yazarlar
  • Haber
  • Siyaset
  • Emek/Sendika
  • Dünya
  • Ekonomi

SAHİ

2025 © Her Hakkı Mahfuzdur.

Bize Yazın

Herhangi bir konu hakkında bize yazabilirsiniz.

bilgi@sahigundem.com

© Sahi Gündem. Tüm Hakları Saklıdır.
Tekrar Hoşgeldin!

Hesabınıza giriş yapın

Kullanıcı Adı veya E-posta
Şifre

Şifreni mi unuttun?