Türkiye yıllardır Kanal İstanbul tartışmasıyla meşgul ediliyor. İlk bakışta büyük bir inşaat ve kalkınma projesi gibi sunulan bu girişim, gerçekte yalnızca ekonomik değil, jeopolitik, ekolojik ve tarihsel boyutu gereği ülke güvenliği anlamında incelenmesi gereken bir proje olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kamuoyunun ve tüm siyasal aktörlerin bu projeye yalnızca “rant” penceresinden değil, Türkiye’nin stratejik bekası açısından bakması şarttır.
Montrö Antlaşması Baypas mı Ediliyor?
1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’ye Boğazlar üzerinde egemenlik sağlamış, Karadeniz’de barışı korumuş ve büyük güçlerin sınırsız askeri varlık göstermesinin önüne set çekmiştir.
Kanal İstanbul gibi yeni bir su yolunun devreye girmesi, bu dengeyi fiilen bozma ihtimali kafalarda soru işaretlerine yol açmaktadır.
İleri ki süreçlerde Kanal üzerinden Montrö hükümleri baypas edilmeye çalışılırsa, Karadeniz’deki güvenlik mimarisi çökecek; bu da Türkiye’nin büyük güçler rekabetinin açık hedefi haline gelmesine yol açacaktır.
Bu durum yalnızca hukuki değil, doğrudan bir ulusal güvenlik sorunu olarak karşımıza çıkma ihtimali bulunmaktadır.
Bu ihtimal karşısında Kanal İstanbul, yalnızca Türkiye’nin çevresel dengesini ve iç su düzenini değil, aynı zamanda uluslararası yükümlülükler çerçevesindeki hukukî ve siyasi pozisyonunu da zayıflatacaktır. Otoriter liderlik dönemlerinde, böyle projeler ülkemizin uluslararası sistemdeki yerini tehlikeye sokabilecektir.
Montrö gibi sabit ve meşru sözleşmeler, böyle dönemlerde ülkenin en önemli diplomatik dayanak noktasıdır.
Rusya ve ABD’nin Kanal İstanbul’a Bakışı
Rusya, Montrö’nün değiştirilmesine kesinlikle karşıdır. Çünkü Montrö, Karadeniz’i NATO müdahalelerinden koruyan temel kalkandır.
ABD ise tam tersine, Karadeniz’e daha fazla askeri güç sokabilmek için Montrö’nün aşılmasını istemektedir.
Kanal İstanbul’un açılması ABD donanmasının Karadeniz’e giriş-çıkışları kolaylaştırıcı bir etki yaratacaktır.
Bu çerçevede, projenin desteklenmesi sadece ekonomik değil, bölgesel güç dengeleri anlamında da değişikliğin kaçınılmaz olduğunu bizlere göstermektedir.
Türkiye, büyük güçler arasında bir oyun alanı olmamalıdır.
Katar Villaları ve TOKİ İnşaatları
Kanal İstanbul güzergâhı çevresinde Katarlı yatırımcıların arazi topladığı, lüks villa projelerinin hızla yayıldığı artık bir sır değildir.
Ayrıca TOKİ eliyle Sazlıdere Barajı havzasında başlatılan inşaat çalışmaları, İstanbul’un içme suyu kaynaklarını riske atmaktadır.
İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ), bu inşaatın Su Havzaları Koruma Yönetmeliği’ne açıkça aykırı olduğunu tespit etmiş ve TOKİ’ye 25 Mayıs’a kadar süre vererek; aksi halde şantiyeyi yıkacağını ve 62 bin TL/saat yıkım bedelini tahsil edeceğini bildirmiştir.
Bu tablo açık bir gerçeği ortaya koymaktadır:
Kanal İstanbul, halkın değil bir avuç sermaye grubunun çıkarına yönelik bir projedir.
Ancak mesele sadece belli gruplara villa ve rant sağlanması değildir.
Mesele, ülkemizin bağımsızlığına, güvenliğine ve geleceğine yönelebilecek tehditleri de içinde barındırmaktadır.
Türkiye’nin Stratejik Bekası ve Deprem Riski Tehdit Altında
Kanal İstanbul yalnızca bir “imar projesi” değil;
* Türkiye’nin uluslararası antlaşmalarla elde ettiği egemenlik haklarını ve kazanımlarını etkileyecek,
* Karadeniz’i büyük güçler rekabetine açacak,
* İstanbul’un su kaynaklarını kurutacak,
* Doğal ekosistemleri yok edecek,
* İstanbul’u bekleyen deprem riskini daha da ağırlaştıracak,
* Türkiye’yi büyük güçler arasında taraf olmak zorunda kalacağı tehlikeli bir pozisyona itecek bir projedir.
İstanbul halkı deprem tehlikesi ile mücadele ederken, Kanal İstanbul sevdası peşinde koşanlar bu tehlikeyi de büyütmektedir.
Kanalın açılması, zaten kırılgan olan zemin yapısını değiştirecek, doğal su dengelerini bozacak ve olası bir büyük depremde İstanbul’u çok daha büyük bir yıkımın eşiğine getirecektir.
Bu yüzden Kanal İstanbul’u savunmak, yalnızca çevreye değil, Türkiye’nin ulusal güvenliğine de, İstanbul halkının yaşam hakkına da saygı duymamaktır.
Rant İçin Değil, Gelecek İçin Hayır!
Kanal İstanbul, birkaç inşaat şirketinin kasasını doldurmak, birkaç yabancı yatırımcıya lüks villa satmak ve yapay bir refah algısı yaratmak için yapılmıyor.
Bu proje, Türkiye’nin coğrafi, stratejik ve demografik yapısını kalıcı biçimde değiştirme girişimidir.
Bu nedenle, siyasi görüşü ne olursa olsun, her yurttaş, her demokrat, her yurtsever;
Kanal İstanbul’a karşı bilinçlenmeli, sadece bir yatırım projesi olarak yansıtılmasına karşı çıkmalıdır.
Türkiye, çıkar gruplarının oyuncağı olamaz!
*Montrö Boğazlar Sözleşmesi
* İmzalandığı Tarih: 20 Temmuz 1936
* İmzalandığı Yer: Montrö, İsviçre
* Taraf Devletler:
* Türkiye
* Birleşik Krallık (İngiltere)
* Fransa
* Sovyetler Birliği (o zamanki SSCB)
* Bulgaristan
* Romanya
* Japonya
* Yunanistan
* Yugoslavya
* (Not: İtalya başta katılmamış, daha sonra 1938’de sözleşmeye katılmıştır.)
DİP NOT:
Montrö Sözleşmesinin Tartışıldığı Başlıca Dönemler
1. İkinci Dünya Savaşı Dönemi (1939-1945)
* Savaş başladığında Boğazlar’ın statüsü kritik hale geldi.
* Türkiye, Montrö’ye dayanarak savaş gemilerinin Boğazlardan geçişini sınırladı.
* Almanya ve Sovyetler Birliği, Türkiye’ye zaman zaman baskı yaptı.
* Özellikle Sovyetler, Karadeniz güvenliği gerekçesiyle Boğazlar üzerinde daha fazla kontrol talep etti.
2. 1945-1946 Sovyet Notaları Krizi
* II. Dünya Savaşı sonrası Stalin, Boğazlar rejiminin değiştirilmesini ve Sovyetler’in ortak kontrol talebini gündeme getirdi.
* Sovyetler, 1945 ve 1946’da Türkiye’ye sert notalar verdi.
* Türkiye bunu kabul etmedi; ABD ve İngiltere, Türkiye’yi destekledi.
* Sonuçta, Montrö rejimi korunmuş oldu; bu süreç NATO’ya katılmamıza da zemin hazırladı.
3. Soğuk Savaş Boyunca (1947-1991)
* Sovyetler Birliği, Karadeniz’e kıyısı olmayan NATO devletlerinin (özellikle ABD savaş gemilerinin) Boğazlardan geçişlerine sık sık itiraz etti.
* Türkiye ise Montrö’ye sıkı sıkıya bağlı kaldı ve kontrollü geçiş uyguladı.
* Karadeniz’in askerî dengeleri Montrö sayesinde Sovyetler lehine korunmuş oldu.
4. 1990’lar Sovyetler’in Dağılması ve Yeni Durum
* Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Ukrayna, Gürcistan gibi yeni Karadeniz devletleri ortaya çıktı.
* Rusya ve diğer yeni bağımsız devletler, Montrö hükümlerini yeniden tartışmaya açmadı; mevcut rejimi korumak çıkarlarına daha uygun görüldü.
* Ancak ABD ve NATO’nun Karadeniz’e daha fazla ilgi göstermesi Montrö hükümlerinin esnetilmesi tartışmalarını başlattı.
5. 2000’ler ve 2010’lar ABD’nin BMD (Balistik Füze Savunma) Projeleri
* ABD’nin Karadeniz’e savaş gemisi göndermesi, özellikle 2008 Gürcistan Savaşı ve 2014 Kırım Krizi dönemlerinde Montrö’nün sınırlarını test etti.
* Türkiye, yine Montrö’ye dayanarak ABD’nin uzun süreli savaş gemisi bulundurmasına izin vermedi.
* Bu durum, Montrö rejiminin Karadeniz’deki askerî istikrarı koruduğunu bir kez daha gösterdi.
6. Günümüz Ukrayna Savaşı (2022 – )
* 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle, Karadeniz’deki güvenlik dengeleri ciddi biçimde sarsıldı.
* Türkiye, Montrö’nün 19. maddesine dayanarak savaşan devletlerin savaş gemilerinin Boğazlardan geçişini sınırladı.
* Bu, Montrö rejiminin halen uluslararası hukukta canlı ve etkili olduğunu gösterdi.
* Hem Rusya hem de Batı Montrö’nün uygulanmasına destek verdi çünkü deniz gücü dengeleri için Montrö herkesin işine geliyor.
Montrö Sözleşmesi, 1936’dan bu yana yaklaşık 6 büyük jeopolitik dönemde tartışmaya açılmış ama her seferinde korumayı başarmıştır.
Bugüne kadar Montrö rejimi, hem Türkiye’nin hem de Karadeniz’deki diğer güçlerin denge ve istikrar çıkarlarına hizmet ettiği için yaşamaya devam etmektedir.
Montrö Sözleşmesi’nin Temel Maddeleri:
1. Boğazlar (İstanbul ve Çanakkale Boğazları) ile Marmara Denizi’nin durumu:
* Türkiye Boğazlar bölgesinde tam egemenlik hakkına kavuşmuştur.
* Türkiye barış zamanında Boğazlar’dan ticaret gemilerinin serbest geçişini garanti etmiştir.
2. Savaş gemilerinin geçişi:
* Barış zamanında: Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş gemileri (tonaj sınırlamaları çerçevesinde) Boğazlardan serbestçe geçebilir.
* Savaşa taraf olmayan ülkeler: Karadeniz dışı devletlere tonaj, tip ve süre sınırlaması getirilmiştir. Bu devletlerin savaş gemileri Boğazlar’dan geçerken önceden Türkiye’ye bilgi vermek zorundadır. Karadeniz’de geçici olarak bulunabilecekleri süre 21 gün ile sınırlıdır.
* Savaş zamanında: Türkiye savaşta tarafsa, istediği gibi Boğazları kapatabilir. Taraf değilse, savaşan devletlerin gemilerinin geçişini kısıtlayabilir.
3. Ticaret gemileri:
* Hem barış hem savaş zamanında, ticaret gemilerinin Boğazlardan serbest geçişi esastır.
* Savaş zamanında Türkiye kendi güvenliğini tehdit altında hissederse, ticaret gemilerinin geçişine bazı sınırlamalar getirebilir.
4. Hava taşıtları:
* Hava taşıtlarının Boğazlar üzerinden geçişi özel kurallara bağlanmıştır.
5. Askeri tahkimat:
* Türkiye, Boğazlar bölgesinde askeri tahkimat (savunma yapıları) kurma hakkına sahip olmuştur.
6. Denetim:
* Sözleşmenin uygulanmasını denetlemek amacıyla Türkiye’ye bilgi verme yükümlülükleri düzenlenmiştir (savaş gemilerinin tonajı, geçiş tarihleri vb.).
7. Sözleşmenin süresi:
* Montrö Sözleşmesi 20 yıl geçerli olmak üzere imzalanmıştır.
* 20 yıl sonunda taraflardan biri fesih talebinde bulunmazsa sözleşme otomatik olarak yürürlükte kalır. (Bugün hâlâ geçerlidir.)
Montrö’nün Türkiye için Önemi:
* Türkiye Boğazlar üzerinde tam egemenlik kazanmıştır.
* Karadeniz’de barış ve güvenlik sağlanmıştır. Özellikle Karadeniz kıyıdaş olmayan ülkelerin askeri varlığı sınırlanarak bölgedeki istikrar korunmuştur.
* Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin (1923) getirdiği Boğazlar’da silahsızlandırma ve uluslararası kontrol rejimi son bulmuş, Türkiye Boğazlarda askeri tahkimat yapabilir hale gelmiştir.