Kıbrıs, Türkiye’nin dış politikasında yalnızca bir coğrafi mesele değil; “uluslararası sistemin ikiyüzlülüğünü, Batı’nın çifte standartlarını ve Türkiye’nin stratejik yalnızlığını gözler önüne seren en çıplak gerçektir.”
Özellikle 2025 Nisan ayında Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) toplantıları öncesinde, Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) hâlâ tanımazken Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne büyükelçi atamaları, “kardeşlik ve ortak kimlik söylemlerinin sahadaki gerçeklik karşısında nasıl da kırılgan olduğunu açıkça ortaya koymuştur.”
Bu gelişmeler, Türkiye’nin Kıbrıs politikasında karşı karşıya kaldığı uluslararası yalnızlık ve stratejik açmazların yeniden değerlendirilmesini zorunlu kıldı.
Kıbrıs: 1974’ten Bugüne Yalnızlığın Anatomisi
1974 Barış Harekâtı ile fiilen ikiye bölünen ada, 1983’te KKTC’nin ilanı ile kurumsal bir yapıya kavuştu. Ancak bu yapı, “40 yılı aşkın süredir sadece Türkiye tarafından tanınarak uluslararası sahnede yok sayılmıştır.”
2004’teki Annan Planı referandumunda Türk tarafı %65 “evet”, Rum tarafı %76 “hayır” dedi. Buna rağmen Avrupa Birliği, “kendi ‘sınır ihtilafı olan ülkeyi üye yapmama’ ilkesini çiğneyerek sadece Rum tarafını tam üye yapmış; Türk tarafına ise verilen ‘izolasyonlar kalkacak’ sözü tutulmamıştır.”
Bugün Avrupa Parlamentosu’nda, adanın tamamı yalnızca Rum parlamenterler tarafından temsil edilmekte, Türkler yok sayılmaktadır.
Türk Devletleri Teşkilatı: Sözde Dayanışma, Gerçekte Yalnızlık
Türkiye, Kıbrıs konusunda destek arayışında Türk dünyasına yöneldi. 2021’de kurulan Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) KKTC’yi sadece gözlemci üye olarak kabul etmesi, yapının bu konuda sembolik kaldığını gösterdi.
Özellikle “diğer Türk devletlerinin hâlâ Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile resmi ilişkiler yürütmesi”, teşkilatın KKTC konusunda “somut ve etkili bir adım atmadığını” ortaya koydu.
Kıbrıs’ın Tarihsel Hafızası: Stratejik Bir Adanın Hikâyesi
1571 yılında Osmanlı tarafından fethedilen Kıbrıs, 1878’de İngiltere’ye kiralandı ve 1914’te tek taraflı ilhak edildi. 1960’ta iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu ancak Rum tarafının egemenlikçi politikaları bu yapıyı işlevsiz kıldı.
1963’te yaşanan “Kanlı Noel” saldırıları, 1974’te Yunanistan destekli darbe ve Türkiye’nin garantörlük hakkını kullanarak müdahale etmesi, adadaki Türk varlığını korudu. Buna rağmen, Türkiye’nin müdahalesi uluslararası kamuoyu tarafından “işgal” olarak etiketlendi.
Annan Planı: Evet Diyenler Cezalandırıldı
2004 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından sunulan çözüm planına KKTC halkı %65 oranında “evet” dedi. Rum tarafı %76 ile “hayır” dedi.
“Ve ne oldu? Rumlar ödüllendirildi, Avrupa Birliği üyeliğine tam kabul edildiler. Türk tarafına verilen hiçbir söz tutulmadı.”
Bu süreç, uluslararası sistemin ilkesizlik ve siyasi çıkarlarla yönlendirildiğini bir kez daha kanıtladı.
Türk Cumhuriyetleri: Ortak Dil Var, Ortak Duruş Yok
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetleri ile ortak dil, tarih ve kültür bağları olsa da, “hiçbir Türk devleti KKTC’yi tanımadı.”
Aksine, çoğu devlet Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile resmi diplomatik ilişkiler kurdu. Türkiye’nin yalnızlığı yalnızca küresel düzeyde değil, “Türk dünyasında” da net biçimde ortaya çıktı.
Türk Devletleri Teşkilatı: Büyük Sözler, Küçük Adımlar
TDT, KKTC’nin gözlemci üyeliğini kabul etmek dışında bugüne kadar somut bir adım atmadı. 2023’teki AB-Orta Asya Zirvesi’nde, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne büyükelçi atamaları, Türkiye’nin Kıbrıs politikasındaki yalnızlığını derinleştirdi.
Sonuç bildirgesinde BM’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına bağlılık vurgusu yapılması, KKTC’yi dışlayan açık bir tutumun göstergesi oldu.
İsrail ile KKTC: Fiili Tanımanın Eşiğinde, Türkiye Fırsatı Kaçırıyor
İsrail ile KKTC arasında dolaylı temaslar, “fiili tanıma”ya oldukça yakın bir zemin oluşturdu. Özellikle Doğu Akdeniz’deki enerji projeleri ve EuroAsia Interconnector gibi stratejik iş birlikleri dikkat çekti.
Ancak Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerindeki dalgalı seyir, bu fırsatın kalıcı bir diplomatik başarıya dönüşmesini engelliyor.
Türkiye’nin Stratejik Hataları: Kıbrıs Yalnızlığını Derinleştiren Üç Etken
KKTC’nin tanınmamasında üç temel faktör etkili oldu:
• Uluslararası Baskılar ve Güç Dengeleri
• Ekonomik Kırılganlık ve Bağımlılık
• Diplomatik Koordinasyon Eksikliği
“Türkiye, Kıbrıs meselesinde yıllardır ‘haklılık’ söylemine dayanan bir diplomasi yürütmüş, ancak bu söylem çoğu zaman somut sonuçlar üretmekten uzak kalmıştır.”
Yol Haritası: Realist ve Çok Boyutlu Bir Kıbrıs Stratejisi Şart
Türkiye’nin Kıbrıs politikasında atması gereken adımlar şöyle sıralanıyor:
• Diplomatik Araçların Yeniden Tanımlanması
• Uluslararası İttifakların Çeşitlendirilmesi
• KKTC’nin Tanınması İçin Çok Yönlü Strateji Geliştirilmesi
• Türk Devletleri Teşkilatı’nın (TDT) Gerçek Jeopolitik Aktöre Dönüştürülmesi
Kıbrıs meselesi, “Türkiye’nin yalnızca uluslararası meşruiyet testi değil, aynı zamanda jeopolitik varlık ve deniz yetki alanlarının da kırmızı çizgisi” olmayı sürdürüyor.
Kaynak; POLİTEİA// KIBRIS SADECE BİR ADA DEĞİL:
TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI MEŞRUİYET SINAVIDIR