Geçtiğimiz hafta sonu “En son sahneye konacak en kötü senaryonun zamanı geldi mi?” başlığı ile kaleme aldığım yazıda özet olarak “Erdoğan ve Bahçeli’nin iktidardan düşmelerini asla kabul edemeyeceklerini, ancak bir daha ‘normal’ bir seçimi kazanmalarının da mümkün olmadığını bildiklerini, bu nedenle planlı bir şekilde kriz çıkardıklarını, amaçlarının olağanüstü hal koşulları içinde Putinvari otoriter bir rejim inşa ederek iktidarlarını sürekli kılmaktır” demiştim.
Aynı yazıda yine “Dünya konjonktürünün de buna uygun olduğunu, Türkiye’de böyle bir şeyin olmasına kimsenin ses çıkarmayacağını” iddia etmiştim.
Ne var ki, beklenen olmadı; daha doğrusu birileri bize beklenenin olmadığını, yani “en kötü senaryonun sahneye konmadığını, dahası bizim direnerek bunun yapılmasını engellediğimizi” anlatıyor.
Bu işin bu noktaya evrildiği, muhalefetin CHP’nin “cumhurbaşkanı adayını belirlemek” ve “gözaltındaki Ekrem İmamoğlu ile dayanışma içinde olmak” için sandık başında olduğu 23 Mart Pazar günü öğleye doğru son dakika olarak verilen “Ekrem İmamoğlu ‘yolsuzluk’ iddiası ile tutuklandı” haberleri ile anlaşıldı. Oysa herkesin gözü ‘terör’ soruşturmasındaydı çünkü İmamoğlu’nun ‘terör’ iddiası ile tutuklanması İBB’ye kayyım atanması demekti.
Televizyonlarda bir süre “İmamoğlu terör soruşturmasından adli kontrolle serbest kaldı” haberi döndükten sonra akşam saatlerine doğru İmamoğlu’nun “terör dosyasından serbest kaldığı, adli kontrolün de olmadığı” duyuruldu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İmamoğlu’nun terör dosyasından tutuklanmamasının çok önemli olduğunu, bunun parti olarak koydukları direnişle mümkün olduğunu açıkladı.
Özgür Özel aynı konuşmasında ve sonrasındaki tüm konuşmalarında İmamoğlu’nu Saraçhane’ye getirene kadar eylemlere devam edeceklerini ve kendisinin Saraçhane’den ayrılmayacağını söylüyordu. Nitekim insanlar İstanbul’da Saraçhane’ye, Türkiye’nin dört bir yanında çağrıldıkları alanlara Ekrem İmamoğlu için geliyorlardı ve İmamoğlu serbest bırakılana kadar evlerine gidip oturmayacaklarını haykırıyordu. Gün geçtikçe kalabalıkların sayısı da heyecanı da kararlılığı da artıyordu. Baştan beri gösterilere sadece CHP’liler gelmiyordu; Kılıçdaroğlu’nun kurduğu ittifak dağıtıldıktan sonra ilk defa, her kesimden insanlar ortak bir amaç için bir araya geliyor ve Millet İttifakı’nı da aşan bir birliktelik yeniden kuruluyordu.
Kalabalık diyoruz ama öyle amaçsız, kontrolsüz, gelişigüzel toplanan insanlardan söz etmiyoruz. Hiçbir hazırlık olmadan İmamoğlu’nun karşı karşıya bırakıldığı adaletsizliğe karşı isyan eden, bunu kendilerinin ve tüm insanların karşı karşıya kaldığı adaletsizliklerle birleştiren insanlardan söz ediyoruz. Ekonomik sorunlar, işsizlik, baskılar, hak ihlalleri, çevre katliamı, kalitesizlik… gibi ciddi gerekçelerle ülkeyi yaşanmaz görmeye başlayan genç insanlar bir ümit olarak geliyorlardı eylemlere.
Bir yönü ile Gezi isyanında toplanan insanlara benziyorlar ama Gezi’den farklı olarak bunlarda çok yüksek bir siyasi bilinç, yönelim ve irade vardı. İnsanlar, İmamoğlu’nun dönmesini, muhalefetin adayı olmasını, sağlıklı bir seçim yapılmasını ve İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı seçip tüm bu adaletsizliklere son verilmesini istiyorlardı. Siyasi bilinç o derece yüksekti ki sadece amaçlar ve iradeyi ortaya koyma konusunda değil, gösterilerin zehirlenmemesi, provoke edilmemesi için de çok yüksek bir dikkat söz konusuydu. Öyle ki insanların her biri, herhangi bir taşkınlık yapılıp iktidara malzeme verilmesinin önüne geçmek ve provokasyonların açığa düşürülmesi için de büyük bir gayret ortaya koyuyordu.
Kimse ne olduğunu anlamadı; daha önce defalarca ve kararlılıkla “İmamoğlu serbest kalmadan asla Saraçhane’den ayrılmayacaklarını” açıklayan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 25 Mart’ta son mitingini yaptı ve Saraçhane’yi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yerine seçilen Başkanvekiline teslim ederek İstanbul’dan ayrıldı. Bazı CHP kurmayları bu kararın “belediye hizmetlerinin aksamaması, giderek katılımın düşmesi, marjinal grupların alana hâkim olması ve provokasyon riski görülmesi” nedeniyle alındığını söylediler ama bunlar geçerli gerekçeler olamazdı.
Öncelikle bu eylemliliğin temel nedeni ortada duruyordu; Ekrem İmamoğlu cezaevindeydi ve Cumhurbaşkanı adaylığı için zorunlu olan üniversite diploması elinden alınmıştı. CHP Genel Başkanı ve kurmayları eylemlerin bitmediğini, değişik illerde mitingler yapılacağını, bu mitinglerin ilki de 29 Mart Cumartesi günü İstanbul Maltepe’de olacağını söylüyorlar. Ancak Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ile başlayıp bir hafta devam eden gösteriler/eylemlilik hali ve “bu mitingler” aynı şey değildir. Bu eylemlilik hali, normal mitingler, gösteriler, protesto yürüyüşleri gibi değildir; bir şekilde başlar ve amacına ulaşana kadar devam eder; bu tür eylemlilik halinde eylem alanları asla terk edilmez. Zaten sürekliliğe uygun eylem alanları ve biçimleri seçilir. Bu eylemliliğin “bayram arası” olmaz, ara verilirse bir daha başlamaz. Başlarsa bile bu eylemler artık o eylemler değildir.
O halde bu ‘olağanüstü’ gösterilere/eylemlilik haline niçin son verildi, niçin ‘normal’ mitinglere geçildi?
Tamam; CHP Parti Meclisi ve TBMM Grubu, Ekrem İmamoğlu’nu resmen Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan etti, erken seçim için de kampanya başlatma kararı aldı ama ortada seçim yok, Ekrem İmamoğlu da Silivri zindanlarında yatıyor, üstelik diploma sorunu nedeniyle cumhurbaşkanı adayı olamıyor.
O halde ‘bu millet’ niçin sokaklara çıkmıştı, bütün bunlar, Ekrem İmamoğlu’nun terörden tutuklanmasını, dolayısıyla yerine kayyım atanmasını engellemek ve İBB’yi elde tutmak için mi yapılmıştı?
Bunlara katılmak, kabullenmek mümkün değil ama köşelerde yazıldı çizildi, ekranlarda ifade edildi; bu süreçte “Özgür Özel liderliğini pekiştirdi”, ayrıca olağanüstü eylemlilikten bir de olağanüstü kurultay çıkardılar, 6 Nisan’da yapılacak kurultayda şaibeleri ortadan kaldıracak, koltuğu sağlamlaştıracaklar iddiaları var.
Görünen o ki, Ekrem İmamoğlu’nun hapisten çıkıp muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olması için başlayan eylemlilik haline son veren CHP Genel Başkanı Özgür Özel, şu cümlelerle gelecek planını da (A ve B’si ile) yapmış:
“Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını zorlayacağız, içeride de olsa dışarıda da olsa adayımızdır. Başka bir isim gündemimizde yok. Ama İmamoğlu’nun resmi adaylığı mümkün olmazsa birisi çıkar aday olur. İmamoğlu’nun yerine kimin olduğunun önemi yok. Ekrem İmamoğlu hapiste yatar, kitap okur, biz onun adına o seçimi kazanırız.”